Bir düşünün, kökleri yüzyıllara dayanan bir miras: Lületaşı. Eskişehir'in simgesi, bazılarına göre sadece bir taş, bazılarına göre ise sanatın içinden doğmuş bir cevher. Peki, bu eşsiz taşın bugünkü yeri nedir? Hepimizin bildiği gibi, lületaşı bugüne kadar pipo, ağızlık gibi hediyelik eşyalarla karşımıza çıkıyor.

Lakin, durum artık değişmeli!

Yani sözün özü bırakalım taşa şekil vermeyi, taştan geleceğimizi şekillendirelim. 

Geçtiğimiz gün Eskişehir Büyükşehir Belediyesi'nin öncülüğünde başlatılan ve BEBKA'nın da desteğiyle güçlenen "Lületaşı İşleme Eğitici Eğitimi," sergisi gerçekleştirildi. Emeği geçenleri kutluyoruz. 

Ancak eğitimlerle başlayan bu hareketin Eskişehir'in bambaşka bir vizyona doğru yelken açması gerektiğini düşünüyorum. 

Bu taş, yani lületaşı sadece turistik bir hatıra değil, sağlık ve teknoloji alanında katma değer yaratacak bir cevhere dönüşme potansiyeline sahip. 2019 yılında gerçekleştirilen 2. Lületaşı Festivalinde, Jeoloji Mühendisleri Odası Eskişehir Şube Başkanı Prof. Dr. Can Ayday'ın yaptığı bir açıklama hiç aklımdan çıkmıyor. 

Ayday, nano teknolojinin gelişmesiyle birlikte lületaşı ve lületaşı sepiyolit kilinin kanser hastalıkları başta olmak üzere birçok hastalığın tedavisinde, filtrelerde, yeni teknolojide kullanıldığını söylemişti.

Nitekim Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt da yine o festivalde çok önemli bir açıklama yapmıştı. Kurt, 'Lületaşı ile ilgili yapılacak ger türlü AR-GE çalışmasına sponsor olmaya hazırız. Odunpazarı Belediyesi olarak şimdiye kadar yapılmamış olan bu çalışmaları teşvik etmek istiyoruz. Hangi bilim insanı hangi çalışmayı yapacaksa, biz Eskişehir'de bulunan kurum ve kuruluşlarla birlikte kaynak yaratmada yanında olacağız” demişti.

İşte, artık devreye AR-GE çalışmaları girmeli. Nanoteknolojik gelişmelerle lületaşının, kanser gibi ciddi hastalıkların tedavisinde umut olabileceği hayal edin. Evet, doğru duydunuz. Lületaşı, bilimle buluştuğunda ne olur? 

Katma değerin en alasını üretir!

Eskişehir, lületaşı için bir AR-GE merkezi kurmalıdır. Çünkü lületaşı, sadece Eskişehir için değil, Türkiye için de önemli bir değer. AR-GE çalışmalarıyla bu 'beyaz altın' dünyanın dört bir yanına yayılabilir. Başkan Kurt’un bu yöndeki çağrısı, aslında şehirde bir devrimin fitilini ateşliyor: "Gelin bilim insanları, gelin araştırmacılar. Eskişehir sizlerle bu taşı kıymete dönüştürecek kaynaklara hazır."

Eskişehir, lületaşıyla geleceğe yön verecek, bu taş sadece bir hatıra değil, bir bilim harikasına dönüşecek! Gelecek nesiller, bu beyaz cevheri sadece evlerinde bir süs eşyası olarak değil, teknolojinin ve bilimin kalbinde bir sembol olarak anmalı. 

Lületaşı, Eskişehir'in dünya vitrinine koyacağı beyaz cevher olmalı. Kıvrımlı bir pipodan, mikroskop altına uzanan bu yolculuğun mimarı olalım. 

Lületaşı ile ufku çizelim, geleceği renklendirelim!

***

((((İKİNCİ YAZI))) 

NEFRETİN GÖLGESİNDE: GENÇLERİN TEHLİKELİ YOLU

Son yıllarda, dünya genelinde yükselen nefret dalgası ve ekstremist yani aşırılık yanlısı ideolojilerin etkisi, toplumumuzda da yankı bulmaya başladı. Eskişehir’deki malum saldırıyı gerçekleştiren 18 yaşındaki gencin, Nazi sembolleri ve ideolojisiyle ilişkilendirilmesi, bu tehlikeli eğilimlerin yansıması.

Bir düşünün; 18 yaşında, hayatının baharında bir genç. Bütün fırsatlar önünde serili olması gerekirken, şiddeti ve nefreti seçmiş. Peki neden? 

İşte bu noktada toplumsal ve siyasal dinamikleri derinlemesine sorgulamalıyız. Gençliğimizi bu tür karanlık ideolojilere yönlendiren unsurlar nelerdir?

İlk olarak, dijital dünyada gençlerin yönlendirildiği içerikler önemli bir etken. Bazı bilgisayar oyunları ve online platformlar, genç zihinleri savaş ve şiddet temasının normalleştiği bir dünyaya itiyor. Oyunların cazibesi kadar, toplumun bu bireylere alternatif bir gelecek sunamıyor oluşu düşündürücü.

Ancak sorumluluğu dijital dünyaya atarak işin içinden sıyrılabilir miyiz? Bence hayır! 

Sosyolojik açıdan baktığımızda, bu tür vakalar aile bağlarının zayıflığının, eğitim sisteminin yetersizliğinin veya gençlere sunulamayan fırsatların eseri olabilir. Gençler, kendilerini ait hissedemedikleri bir toplumda yer ararken, radikal ideolojilere kapılabiliyorlar. Bu, sadece bireysel bir tercih değil, toplumsal bir sorun olarak ele alınmalı.

Siyasal düzlemde dünya genelinde artan kutuplaşma, gençlerin bu tür hareketlere olan yatkınlığını artırıyor. Siyasetçilerin nefret dili tetikleyici olabiliyor. Sorumlu siyasetçiler bu nefret dilinden uzak durarak, toplumsal barışa katkı sağlamalı. Çünkü siyasi söylemler, genç bireylerin zihinlerinde derin izler bırakabilir.

Sonuç olarak, Eskişehir’deki bu olay, sadece bir işaret. Gençlerimize sağlıklı, hoşgörülü ve barış dolu bir gelecek sağlamak, kolektif bir çaba gerektiriyor. Toplumsal barışın teminatı olan gençlerimizi, karanlık ideolojilerden korumak hepimizin sorumluluğu. 

Unutmayalım, gerçek güç; nefretle değil, sevgi ve anlayışla inşa edilebilir.