Kimi kime şikâyet edeceğimizi de kimden / neyden niye şikâyetçi olacağımızı da tam bilemedik gibime geliyor.

Şikâyet ettiğimiz şeyleri bizim de yapıp yapmadığımızı pek değerlendiremediğimizi düşünüyorum.

Çevremizdekilerin mi çok şikâyet ettiğini yoksa bizim mi daha çok şikâyet ettiğimizi de tam bilemiyorum.

Şikâyet ettiklerimizin bizden şikâyetleri olup olmadığını, varsa neler olduğunu da bilemiyorum.

Şikâyet konusu epey karışık gibime geliyor özetle.

Şikâyet etmeden yaşamak, aslında hem oldukça zor hem de bazı açılardan mümkün görünen bir şey. 

İnsanın doğal bir refleksi gibidir şikâyet.

Karşılaştığımız zorluklar ve rahatsızlıklar karşısında ilk tepkimiz, sıklıkla bir tür yakınma olur. Bunun önüne geçebilmek epey zordur.

Şikâyet etmemek, her şeyi onayladığımız anlamına gelmez. 

Hâl ve şartlar aleyhimize olabilir. Hâlimizden ve gidişten şikâyet edip durmanın anlamı da gereği de yok. Şikâyet etmeden yaşamanın yolları elbette vardır.

Şikâyet çoğu zaman, içinde bulunduğumuz durumu değiştiremeyeceğimiz bir yerde başlar. 

Olayları ve insanları oldukları gibi kabul etmeyi öğrenirsek, kendimizi hayal kırıklıklarından koruyabiliriz. 

Sahip olduklarımızın kıymetini bilmek, onların olumlu yanlarına yoğunlaşmak şikâyetimiz azaltabilir.

Şikâyet etmek yerine ‘Şikâyet edeceğim konudan ne öğrenebilirim?’ diyebilmek de şikâyeti azaltabiliyor.

Duyguları anlamak ve çözüm yolları aramak, kendimizi daha iyi hissetmemize yardım ediyor. Böylelikle şikâyet, bir alışkanlık olmaktan çıkarılabiliyor.

Sorumluluğu almak, şikâyet etmek yerine eyleme geçmemizi sağlar ve kontrolü elimizde hissetmemize yardımcı oluyor.

Soruna değil de çözüme odaklandığımız sürece daha mutlu oluyoruz.

Çözüm arayışımız, problem karşısında kendimize olan güveni artırıyor.

Çözüm odaklı bir bakış açısı ile kendimizi de çevremizi de daha iyi analiz edebiliyoruz.

Çözüm arayışında problemi bir bütün olarak değil de parçalar halinde ele alırsak işimiz çabuklaşıyor.

Çözüme odaklanmak, diğer insanlarla iş birliğini kolaylaştırıyor. Bu, bizi stresten uzaklaştırıyor.

Problemlerin hayatın bir parçası olduğunu kabul etmek, problem çözme becerimizi geliştiriyor.

Şikâyet etmeden yaşamak, insanı hayatı daha farklı bir gözle görmeye yönlendirir. Bizi daha farkında, daha minnettar ve daha huzurlu hale getirir. 

Elbette zorluklar, hayal kırıklıkları devam edecek; fakat şikâyet yerine çözüm, kabul ve anlayışla bu zorlukların üstesinden gelmek, hayatı daha anlamlı kılar. 

Şikâyetsiz bir hayat, bir bakıma daha bilinçli ve daha özgür bir hayat demektir.

Hepsi kabul de böyle yaşayabilmek mümkün mü bileniyorum.

Şikâyet ile ilgili olarak aşağıdaki sözlere ayrı bir önem ve değer veririm. Bu sözlerden hareketle de her ne kadar şikâyet etsek de kendi şikâyetimize konu olan yanlışları kendimizin de yaptığı sonucuna varırım:

Böcek olmayı kabullenenler ezilince şikâyet etmemelidirler. (F. Schiller)

Evinizin eşiğini temizlemeden, komşunuzun damındaki kardan şikâyet etmeyiniz. (Konfüçyüs)

Gerçek iyimser, problemlerin farkındadır ama çözümleri de bilir, zorlukları görür ama üstesinden gelineceğine de inanır, olumsuzlukları yakalar ama olumlulukları da vurgular, en kötüye açıktır ama en iyiyi de bekler, şikâyet etmek için nedeni vardır ama gülümsemeyi seçer. (W. Arthur Ward)

Kendi kibrimize dokunmadığı müddetçe başkalarının kibrinden şikâyet etmeyiz. (Cenab Şahabeddin)

Birilerinin canı yanarken onları görmezden geliyorsanız, canınız yandığında şikâyet etme hakkınız olmayacaktır. (Ali Osman Karagöz)

Evet. 

Dikenin içindeki güle şükretmek yerine gülün yanındaki dikenden şikâyet ettik. 

Karşımızdakilerde eksikliğinden sürekli şikâyet ettik ancak kendimizi bu hususta az kontrol edebildik.

Şikâyet mi çok istek mi, tam karar veremedik.

Şikâyet ettik etmesine de çözüm aradık mı, hiç hesabını yapamadık.

Evet; şikâyet etmeden yaşamak istedik çoğu zaman da başarabildik mi bilemiyorum.