Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt’un son açıklamaları, Türkiye'nin geleceğine dair önemli tartışmaları yeniden gündeme taşıyor. ESTV’de konuşan Kurt'un dikkat çektiği noktalardan sadece bazıları üzerine yoğunlaşacağım: vergi politikaları ve savunma sanayi.

Vergi politikaları, halkın omuzlarındaki yükü doğrudan etkileyen kritik bir unsur. Başkan Kurt’un ifade ettiği “uçan kuştan, nefes almaktan vergi alma” çabaları, mevcut ekonomik politikaların sıkışıklığını yansıtıyor. Özellikle kredi kartlarından planlanan ekstra vergiler, yanlış ekonomik önlemlerin habercisi gibi görünüyor. Zira kredi kartları, tüketimi kayda alarak vergilendirmenin şeffaf bir şekilde artmasına yardımcı olabilir, ancak bu doğal avantajlar yerine cezalandırıcı bir politika izlemek ekonomi için yapısal sorunlar doğurabilir.

Türkiye’nin ekonomik sorunlarının altında yatan en büyük etkenlerden biri de kayıt dışı ekonominin varlığı. Kurt’un belirttiği gibi, kredi kartı sistemleri, gelirleri kayıt altına alarak bu sorunun çözümünde yardımcı olabilir. Hükümetin bu alanda teşvik edici politikalar uygulaması, uzun vadede vergilerin düzenli ve adil toplanmasına katkı sağlar. Bu nedenle, kredi kartı kullanımını teşvik etmek, vergilerin tabana yayılmasını ve halkın güvenini kazanmayı kolaylaştırabilir.

Savunma sanayi ise bir ülkenin varoluş teminatıdır. Kazım Kurt’un endişesi, bu kritik sanayinin özelleştirilmesi ve kontrolsüz şekilde elden çıkması tehlikesine dair ciddi uyarılar içeriyor. Türkiye'nin savunma sanayi hamlelerinin zayıflaması, sadece sanayi alanında değil, genel güvenlik politikaları açısından da ciddi riskler doğurabilir. Kurt’un da dediği gibi, kamunun bu sektördeki rolü garanti altına alınmalı ve burada istihdam edilen nitelikli iş gücüne hak ettikleri değerin verilmesi sağlanmalıdır. Aksi halde, ülke dışında iş aramak zorunda kalan nitelikli personel ve beyin göçü ülkenin geleceğini tehlikeye sokabilir.

Başkan Kurt’un tespitleri ve eleştirileri, popüler politikalardan ziyade ülke çıkarını gözeten bir stratejik aklın yansımasıdır. Tartışılması gereken en önemli nokta ise bu görüşlerin siyasi arenada yol açacağı etkidir. Türkiye’nin geleceği, yalnızca ekonomik ve savunma stratejileriyle değil, aynı zamanda doğru ve halk odaklı politikaların benimsenmesiyle şekillenecektir.

Sonuç olarak, vergi ve savunma politikalarında yapılacak köklü düzenlemeler, Türkiye’nin ekonomik gücünü ve güvenliğini artıracaktır. Ancak bu değişimler, popülist yaklaşımlardan ziyade, uzun vadeli ve stratejik bir bakış açısını gerektirir. Kazım Kurt’un mesajı net: Halkın yararına olmayan her politika nihayetinde sorgulanmalıdır. Bu sorgulama sürecini sağlıklı kılmak ise her bir vatandaşın ve yetkilinin görevidir.

***

GÜNDEMDEKİ SİS PERDESİ VE KURT’UN İŞARET ETTİKLERİ

Kazım Kurt'un açıklamaları, Türkiye'nin şu anki durumu hakkında yerinde bir eleştiri niteliği taşıyor. Anayasa tartışmaları gibi suni gündemlerin, aslında halkın gerçek problemlerinin üzerini örttüğünü öne süren Kurt, bu durumun arka planında yatan ekonomik sıkıntıları gündeme getiriyor. Gerçekten de ekonomik dertler giderek artarken, halkın geçim derdi göz ardı edilmekte.

Anayasanın değişmez maddeleri, gündemi meşgul eden konulardan biri olsa da sokaktaki vatandaşın asıl derdi, temel ihtiyaçlarını nasıl karşılayacağı. Üniversite mezunlarının işsizlikle boğuştuğu, genç bireylerin asgari ücretle çalışmaya bile razı olduğu bir ortamda, anayasa tartışmaları, halkın karnını doyurmuyor. Kurt, burada asıl tartışılması gereken meselelerin ekonomik ve sosyal konular olduğunu vurgulamaktadır.

Gerçekten de halkın günlük yaşamındaki sorunlar giderek derinleşiyor. Öğrenciler bile temel gıda maddelerine ulaşmakta güçlük çekiyor. Bu durum, halkın ekonomik koşullarını hafifletecek somut adımların gerekliliğini ortaya koyuyor. Mesela, Halk Ekmek, Halk Süt gibi projeler, doğrudan doğruya vatandaşın cebine etki eden çözümler. Kurt’un belirttiği gibi, bu tür pratik çözümlerle gündem oluşturmak, asıl ihtiyaçlara yanıt verir.

Ayrıca, çiftçilerin ürünlerini satmakta karşılaştığı zorluklar da ayrı bir sorun alanı. Yerli üreticiyi desteklemek yerine, ithalat vergilerini düşürmek, yerel ekonomiye zarar veriyor. Bu durum, uzun vadede ülke ekonomisini de sekteye uğratıyor. Çiftçinin emeğini boşa çıkaran bu politikalara karşı, sosyal demokrat bir ekonomi modeli daha sürdürülebilir çözümler sunabilir. Kamu odaklı, devletin desteğiyle hareket eden bir ekonomik düzen, ekonomik dengesizlikleri gidermekte daha etkili olabilir.

Sonuç olarak, Kazım Kurt’un önerileri, Türkiye’nin niçin mevcut gündemden uzaklaşarak gerçek sorunlara odaklanması gerektiğini açıklıkla ortaya koyuyor. Anayasa tartışmaları bir kenara bırakılarak ekonomik düzensizlikler üzerine yoğunlaşmalı ve halkın refah seviyesini artıracak adımlar atılmalıdır. Bu tür bir yaklaşım, toplumun tüm kesimlerini içine alan, adil bir düzenin kapılarını açabilir.

***

“TOKİ’YE GÜVENMİYORUM”

Kazım Kurt'un TOKİ uygulamalarıyla ilgili yaptığı eleştiriler, Türkiye'de konut politikalarının ne denli karmaşık ve çelişkilerle dolu olduğunu gözler önüne seriyor. Yoksulların konut sahibi olmasını desteklemek elbette sosyal devletin temel amaçlarından biri olmalı. Ancak bu hedefe ulaşma noktasında izlenen yol, ne yazık ki pek çok sorunu da beraberinde getiriyor.

Başkan Kurt’un dikkat çektiği hususlardan biri, TOKİ'nin vaat ettiği ödeme planlarının ve fiyatların gerçekçi olmaktan uzak olması. Sabit taksitli, faizsiz ödeme sistemleri kulağa hoş gelse de arka plandaki maliyetler ve taksitlerin artışı, vatandaşları zora sokacak nitelikte. Ayrıca, Türkiye'deki inşaat maliyetlerinin hızla arttığı bir dönemde, metrekare başına düşünülen maliyetlerin, gerçekçi birer hedef olmaktan uzaklaştığını göz ardı edemeyiz.

Başkan Kurt, TOKİ projelerinin altyapı yetersizliklerine de vurgu yapıyor. Özellikle ulaşım, kanalizasyon ve diğer temel altyapı ihtiyaçlarının karşılanmasındaki eksiklikler, yeni yerleşim alanlarında halkın günlük yaşamını zorlaştırıyor. Örneğin, büyük konut alanlarının altyapı planlaması yapılmadan hayata geçirilmesi, ileride daha büyük sorunlara yol açabilir. Bu durum hem yerel yönetimler hem de halk için gereksiz maliyetler ve sıkıntılar anlamına geliyor.

Yine Kurt’un belirttiği gibi, TOKİ’nin daha düşük maliyetle konut üretimleri ve satışları yapması beklenirken, aslında bu projelerin ticarileştiğini görmekteyiz. Bu bağlamda, konutların spekülatif araçlar haline gelmesi, sosyal konut anlayışına ters düşmekte. Amaç, toplu konut politikalarıyla gerçek bir sosyal fayda sağlamakken, mevcut düzenlemeler maalesef bu hedefi karşılamaktan uzak kalıyor.

Vatandaşlarımızın ucuz ve yaşanabilir konutlara erişimini savunan bir sosyal demokrat olarak Kazım Kurt, merkezi hükümet ve yerel belediyelerin daha koordineli bir şekilde çalışması gerektiğine dikkat çekiyor. Bölgenin planlanmasında ve proje geliştirilmesinde yerel yönetimlerin daha etkin bir rol alması hem şehirleşmenin düzenli ilerlemesini hem de halkın ihtiyaçlarının daha iyi karşılanmasını sağlayacaktır.

Sonuç olarak, toplu konut projeleri, ülke genelinde planlı ve sürdürülebilir bir anlayışla ele alınmalıdır. TOKİ’nin mevcut yaklaşımını gözden geçirip, ihtiyaçları ve yerel dinamikleri daha iyi analiz eden çözümlere yönelmesi sadece sosyal adaleti değil, aynı zamanda uzun vadeli şehir gelişimini de olumlu yönde etkileyecektir. Konut politikalarında hedef, ticari kazançların ötesinde, insani ve sosyal değerlere önem vermek olmalıdır. Unutulmamalıdır ki, kalıcı çözümler ancak şeffaf, adil ve ortak akılla alınacak kararlarla mümkün olabilir.