Derler ki;
‘Kaleme bile sırrını verme, gider kâğıda yazar...’

Kalemin dilinden yazanlar,

Leylanın derdini leyla, 

Mecnunun derdini yine mecnun anlar…

Ferhat’ı deldiği dağlar değil, Sevdiği Şirin değil yine Ferhat anlar,

Damdan düşenin halini, damdan düşen Hoca Nasrettin anlar…

‘Yani anlayacağınız! Efendim… Yaşananı/ yaşadıklarımı ancak yaşayanlar anlar...’

Hal-i pür melalimizden yazan ve yanan sizler, kocaman yürekler anlar…

…/…

Yine de uslanmayız yazmaktan bir nevi yanmaktan

Sırrımızı kaleme gönülden veririz her gece

Gidip harfleri kelimelere, kelimeleri cümlelere bürüse/de

Sırrımıza vakıf olan kalem, gider dokunur kâğıda/döker içini

Artık sırdaştır harfler, dosttur kelimeler, candır cümleler ve kalem…

Bir kelam ki! Bu gücün/aşkın karşısında durulmaz

Duramaz, çaresiz teslim oluruz kaleme/kelamla her gece.

…/…

O yüzden bırakın dünyayı, zordur feza/da yazar olmak

Her konuyu istediğin gibi yazmak, düşündüklerini ortaya koymak yürek ister

Cümleleri tesbih gibi dizmek, dizdiklerinizle anlaşılmaktır yazmak…

Onuncu köydür Hüseyin’in yeri… 

Yerimiz, sesimiz onuncu köydendir her daim…

Elbette söz/e sözüm yok. Lakin söz bilmeli yerini.

Yazmanın/yazanın kıymetini.

Âdemoğlu yazıyla buluştu, söz buldu öz benliğini.

Yeri gelmişken bir selam edelim ötelere/yazıyı bulan Sümerlere.

Kâğıda, kaleme, kitaba ve deftere ilham verenlere.

Sorarım sizlere! Yazmak olmasaydı ne olurdu destanlar, öyküler şiirler,

Uzun lafın kısası yetim, öksüz kalırdı hepsi.

Velhasıl Kelam;

Yazmak/ Aşktır…

Duyguları anlatmaktır yazmak…

Yazmak/ Susmaktır…

Harfleri kelimelere, kelimeleri cümlelere bürümektir…

Yazmak/ Susamaktır…

Çöllerde derin kuyulardan köpüren duyguları çıkarmaktır…

Yazmak/ Yusuf olmaktır…

Züleyha’dan öte, kör kuyulardan adım adım çıkmaktır.

Yazmak/ Yenmektir…

Kibir, kin ve kirden arınmaktır…

Yazmak/ Yanmaktır…

Atam Yunusemre gibi Malıç’ta kavrulmaktır.

Yazmak/ Gönle düşen bir kordur…

Allah’a yakın olmaktır…

Ves’selam…

Hüseyin GÜVEN

13 Ocak 2014