Kadına yönelik şiddet ve istismar, ne yazık ki gündemimizden eksilmeyen bir sorun olarak karşımızda duruyor. Temmuz-Eylül 2024 dönemini kapsayan Sosyo Politik Saha Araştırmaları Merkezi'nin hazırladığı rapor, Eskişehir için oldukça üzücü bir tabloyu gözler önüne seriyor. Rapor, üç ay gibi kısa bir sürede, Türkiye genelinde en az 117 kadının öldürüldüğünü ve 110 kadının da şüpheli ölümlerle hayatını kaybettiğini belirtirken, Eskişehir’de de kaygı verici oranlar karşımıza çıkıyor.

Eskişehir, cinsel taciz olaylarında yüzde 2,4’lük bir orana sahip. Son zamanlarda şehir kimliği açısından modern, öğrenci dostu ve sosyal olarak canlı bir yapıya sahip olarak görülen Eskişehir’de böyle bir oranın varlığı düşündürücü. Kadına yönelik şiddet ve istismar olayları şehrin yalnızca huzurunu bozmakla kalmıyor, aynı zamanda toplumsal vicdanı da yaralıyor.

KADINLAR İÇİN TEHLİKE ALARMI

Raporun detaylarına baktığımızda, Eskişehir’deki kadına yönelik şiddet olaylarının yüzde 3,6’sının istismar, yüzde 2,5’inin şiddet/yaralama ve yüzde 2,7’sinin şüpheli ölüm olduğunu görmemiz, bu sorunla ilgili daha derin bir analiz yapmamızı gerektiriyor. Bu tür olaylar yalnızca rakamlardan ibaret değil; her bir sayı ardında derin acılar barındıran bir insan hikayesine işaret ediyor. Ancak bu acı tabloyu anlamak için, şiddetin nedenlerine ışık tutmamız gerekiyor.

ŞİDDETİN NEDENLERİ ÇOK BOYUTLU

Kadına yönelik şiddetin ardındaki nedenler, oldukça karmaşık ve çok boyutlu. Öncelikle, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin köklü ve yaygın olması, şiddetin en temel tetikleyicilerinden biridir. Geleneksel cinsiyet rolleri, erkeklerin güç ve kontrol arayışını meşrulaştırırken; kadınların ise sosyal, ekonomik ve psikolojik bağımlılıklarını artırıyor. Bu durum, kadınların şiddete maruz kalma riskini yükseltiyor.

Ayrıca, aile içi dinamikler de kadına yönelik şiddetin bir başka kaynağını oluşturuyor. Aile içinde öğrenilen şiddet biçimleri, kuşaktan kuşağa geçiyor. Şiddetin normalleşmesi, genç nesillerin de bu anlayışı içselleştirmesine yol açıyor. Bu yüzden, ailelerde yaşanan sorunlar ve çatışmalar, kadınların hayatını tehlikeye atan birer sonuç doğuruyor.

Diğer bir etken, ekonomik bağımsızlık eksikliği. Kadınların istihdam olanaklarına erişimlerinin sınırlı olması, maruz kaldıkları şiddeti tolere etmelerini zorlaştırıyor. Maddi bağımsızlıkları olmadan, pek çok kadın şiddet gördükleri ilişkiyi bırakabilecek cesareti bulamıyor. Özellikle boşanma aşamasındaki kadınlar, bu tür tehlikelerle daha fazla karşı karşıya kalabiliyor.

Medyanın ve toplumun kadınlara yönelik olumsuz algıları da şiddetin yayılmasında bir rol oynuyor. Kadınları nesneleştiren, aşağılayan veya onları güçsüz gösteren içerikler, toplumda kadına yönelik şiddetin normalleşmesine katkıda bulunuyor. Medyanın bu konuda sorumsuz davranması, şiddeti meşrulaştıran bir zemin oluşturuyor.

DEĞİŞMEZ BİR TABLO MU?

Sonuç olarak, Eskişehir gibi kültürel açıdan gelişmiş ve eğitim seviyesinin yüksek olduğu bir şehirde bile kadına yönelik şiddetin varlığı, bu meselenin eğitimle doğrudan çözülemeyeceğinin bir kanıtıdır. Toplumun her kademesinde bu soruna karşı yalnızca hukuki önlemler değil; aynı zamanda sosyal farkındalık çalışmalarıyla da mücadele edilmesi gerektiği aşikardır. Kadına yönelik şiddetin sonlandırılması için, bu sorunların kökenine inmek ve çözüm yollarını bütüncül bir perspektifle ele almak şarttır. 

Peki, bu utanç verici tabloyu nasıl tersine çevirebiliriz? Öncelikle, şiddetin ve istismarın hiçbir koşulda kabul edilemez olduğunu her platformda yeniden ve yeniden vurgulamalıyız. Eğitim kurumlarından sivil toplum kuruluşlarına, yerel yönetimlerden bireylere, her kesim bu konuda aktif bir rol üstlenmeli. Ayrıca, şiddet mağduru kadınların ihtiyaç duyduğu desteğe hızlıca ulaşabilmeleri için şehir genelinde daha fazla destek merkezi ve kaynak oluşturulmalı.

Şehir, modern yüzünü korumak ve toplumsal huzuru sağlamak adına kadın haklarını ve güvenliğini her şeyin üstünde tutmak zorunda. Eskişehir, sahip olduğu potansiyeli olumlu yönde kullanarak, bu utanç verici tabloyu tersine çevirebilir. Umarım, gelecekte bu tür raporlar şiddetin azaldığını ve toplumsal bilincin arttığını gösterecek şekilde değişir. Bizler de bu süreçte daha güvenli ve saygılı bir toplum oluşturmak için elimizden geleni yapmalıyız.