Artık işin tadını kaçırdığı zamanlardayız. Yunusemre Halk Çarşısı’nda çınlayan ağıtlar, artık sadece ekonomik bir hesap değil. Esnafın dili, vatandaşın dili bir: “Fiyatlar katlandı, piyasada hayat kalmadı.” Bir dizi ekonomik terimle açıklanabilecek durum ne kadar da hayatın göbeğine yerleşti!

Yunusemre Halk Çarşısı’nı ziyaret eden CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, gözlemlerini basınla paylaştı. Okuduklarımız içinde bulunduğumuz yoksulluğun yeni normalini çok iyi özetliyor: Öğrenci velileri, çocukları için yaptıkları alışverişte “fiyat” terörüne takılıyor. Asgari ücretin sınırlı artışı karşısında, market fiyatlarındaki fütursuz yükselişin pençesinde sıkışan binlerce aile... Elbette onların hayatını sayılarla ölçemezsin. Çünkü onların kaygısı çocuğunun çikolatasını alabilmek — bir zamanlar bir liralık küçük bir mutluluk bugün hepten lüks.

Esnaf deseniz, onlar da aynı girdabın içinde dönüp duruyor. Şöhretli bir lügatimiz var ya, kriz diye diye… Ama bu defa gerçekten işler kötüye gitmiş. Dolar şöyle dursun, hayatın kendisi pahalanmış çünkü. Yılların esnafları, 2008 krizini mumla arar olmuşlar, düşündüren bir manzara var gözler önünde.

Dükkanlar devasa bir uçurumun kenarında. “Kardeşim, annem yardım ediyor” cümlesi çok şeye işaret. Ne mi? Dayanışma olarak adlandırılan sosyal yapının son kalesi olduğunu mu? Ya da 40 yıllık emeklerin uçurum kenarındaki salınımı? Evet, burada ekonomik politikaların gözden geçirilmesi gerken bir fırtına çıkıyor karşımıza. Kısaca, yepyeni bir ‘yeni akıllı reform’ ihtiyacı var.

Öyle bir rehavet var ki ruhlarımızda, sanki gündelik yaşamlarımızla mücadele etmeyi yöntem hesabıyla yapıyoruz. Yanılgı mı? Elbette değil. Hayatın yükünü taşıyan sırtlar, çaresiz. Sadece siyasal söylemle "umudu" inşa etmek kimsenin elinde değil. Çünkü umudu inşa etmek, bir beleş ikram değildir. Gelecek vizyonu, kaybolmuş insanlara insanlık sunmaktır.

Peki ya 10 sene öncesini mumla arayan nesil? Onlar şimdiye kadar “iyi” ayakta duranların hikayesini anlatıyor. Dayanışma endeksi bu kadar düşerken, devletin ancak topladığı vergilerle ayakta kalabildiği bir ekonomi durumu mu vaziyet? Aslında, tıpkı konunun başında olduğu gibi, soru ve cevap, kişinin kendi benliği içinde. Ama bu benlik varsayımıyla ileriye gidilemiyor, sadece ayakta kalmaya çalışılıyor.

Ve ne diyor Çakırözer? "Halkın iktidarını kuracağız." Güzel bir konuşma ama halkın gerçekleri bundan öte. Umut aşılamak yetmez; umut olmak, o umudu gerçeğe dönüştürmeyi zorunlu kılar. Durmayan zamlarla baş etmek için, sadece iktidar olmak değil, dinlemek ve anlamak gerekiyor.

Çünkü onlar dert dinlemekten daha fazlasını hak ediyor. Bir parça huzur, bir nefes rahatlık... Gün olur, çarşıda dönen tekerlekler yeniden hızla döner mi? İşte o zaman umut sözcüklerden taşar...

*************************************

ATAÇ'IN TOPRAĞA DEĞER VEREN KALKINMA MODELİ

Güzel memleketimde ekonominin bel kemiği olan üreticiye ve çiftçiye verilen destek, sadece bir politika değil, geleceğe atılmış sağlam bir adımdır. Tepebaşı Belediye Başkanı Dt. Ahmet Ataç’ın tarlalarda, tarım emekçileriyle buluşması, aslında büyük resmin sadece görünen bir kısmı. Eskişehir’in bereketli topraklarının her karışında, bir umut tohumu filizleniyor.

Başkan Ataç’ın üreticiye yönelik desteği ve bu yönde attığı adımlar, gerçekten de kalkınmanın topraktan başladığını gözler önüne seriyor. Eskiden “eli nasırlı” diye anılanların, bugün toprağa değer katan emeklerinin karşılığını alabilmesi, ekonomimize büyük bir özverili katkı sağlıyor.

Gelin görün ki, ülkemizde ne yazık ki üreticinin emeği ile tüketicinin cebine yansıyan fiyat arasındaki uçurum, bir türlü kapatılamıyor. Çiftçinin tarlasında bin emekle yetiştirdiği o domatesin, yol boyunca her halkanın payını almasından sonra nasıl altın değerine ulaştığını çözemedik gitti.

Bugün ekonomik darboğazda kıvranan esnaf ve vatandaş, işte bu uçurumun iki ayrı kıyısında. Ürünler ilk elden çıksa da o elden diğerine geçene kadar, fiyatlar katlanıyor. Başkan Ataç’ın anlattığı gibi, bu fiyat uçurumu kapatılmadıkça ne üretici emeğinin karşılığını alabilir ne de vatandaşı uygun fiyata doyar.

Çözüm, kalkınmanın gerçek anlamını bulmasında yatıyor. Başkan Ataç'ın soğuk hava depoları ve erken uyarı sistemleri gibi projelerle adım atması, bu yönde küçük de olsa önemli bir adım. Fakat bu adımlar ülke genelinde yayılmalı. Tarıma destek veren her politika, aynı zamanda ülke ekonomisinin direncini artıracaktır. İnsanları toprağa, üretime teşvik etmek zorundayız.

Çünkü asıl kalkınma, üreticiyi destekleyip ona nefes almak, sonsuz zincirden kurtarmakla olur. Yani gerçek anlamda toprağa daha çok değer verildiğinde, emeğin de kuruşlara hapsolmaktan kurtulacağını göreceğiz. 

Kısaca, her ne kadar tarifsiz zorluklardan geçsek de köylümüzü, çiftçimizi, esnafımızı yeniden eski hak ettiği değere kavuşturmak hepimizin boynunun borcudur. Umut ederim ki, bu gayretler sadece Eskişehir sınırlarında kalmaz, dalga dalga ülkemizin dört bir yanına yayılır. Sonuçta, hepimizin niyeti aynı: Bu topraklar yeniden hakkı olan değerlere kavuşmalı. Çünkü geleceğimiz toprakta saklı.