“Mevlid-i Nebi” Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in doğum günü demektir.

İnsanlığın kurtuluşu için gönderilen son ve en büyük peygamber, Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) kamerî aylardan Rebiülevvel ayının 12. gecesi doğmuştur. Miladî takvime göre Peygamber Efendimizin doğum günü, 20 Nisan 571’e rastlamaktadır.

Sahih rivayetlerle aktarıldığına göre bu gün pazartesi günüdür (İbn Sa’d, 1, 100-101; Makrizî, 1, 6-7).

Allah Teâlâ (c.c.) Peygamberimiz hakkında şöyle buyuruyor:

“Kuşkusuz seni şahit, müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik ki, (ey insanlar) Allah’a ve Peygamberine iman edesiniz, O’nu destekleyip büyüklüğü karşısında eğilesiniz ve akşam-sabah O’nu tenzih ederek anasınız” (Fetih 48/8-9).

“Andolsun, size kendi içinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir” (Tevbe 9/128).

“(Ey Muhammed!) Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik” (Enbiyâ 21/107).

Rasulullah (s.a.v) ın dünyaya gelmesi, insanlık tarihinin en önemli olaylarından biridir. O’nun dünyaya gelmesi ve Peygamber olması için Hz. İbrahim (a.s.)’in Kur’an-ı Kerim’de geçen duası şu şekildedir:

“Rabbimiz! Onlara, içlerinden senin ayetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları her kötülükten arındıracak bir peygamber gönder...” (Bakara 2/129).

Kur’an-ı Kerim’de Hz. İsa (a.s.)’nın Peygamber Efendimizin geleceği müjdesi de şu şekilde yer almaktadır:

“Hani, Meryem oğlu İsa, ‘Ey İsrailoğulları! Şüphesiz ben, Allah’ın size, benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir peygamberi müjdeleyici (olarak gönderdiği) Peygamberiyim’ demişti...” (Saff 61/6) müjdesine mazhar olan Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) dünyaya gelmiştir.

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Kendilerine okunan kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmedi mi?” (Ankebût 29/51).

“...Kuşkusuz onlar önceden apaçık bir sapıklık içindeydiler” (Cuma 62/2) ayeti, bu kitap gelmeden önce insanların bulunduğu kötü hali haber vermektedir.

O gün insanlar şirk bataklığı içerisinde kendi elleriyle yaptıkları putlarını tanrı edinmişlerdi. Hz. İbrahim’in Hanif dinine mensup muvahhidler/tek tanrıya inananlar bir elin parmakları kadardı. Bunlardan Zeyd b. Amr en-Nüfeyl, bir defasında Kâbe’ye gelerek ellerini açmış ve “Ya Rabbi, bugün kavmimin arasında benden başka İbrahim’in dinine inanan kimse kalmadı, keşke sana nasıl ibadet edileceğini bilseydim de öyle etseydim” diyerek avuçlarının içine secde etmişti (İbn Hacer, el-İsâbe, 1, 569-570). Zira din namına bildiği yalnızca Allah’ın birliği idi.

Bugün her şeyi bilip de ilimleriyle amel etmeyenlerin, gereğini yerine getirmeyenlerin kulakları çınlasın...

Peygamber Efendimize salat-ü selam göndermek ise,

Ahzab suresinin 56. ayeti mûcibince bizlere emredilmiştir:

“Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber’e salât ediyorlar. Ey iman edenler! Siz de O’na salât ve selam okuyun” (Ahzâb 33/56).

 Rabbimiz şöyle buyurmuştur:  

 “Andolsun, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çokça ananlar için, Allah’ın Peygamberinde, güzel bir örnek vardır” (Ahzâb 33/21).

“De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın...” (Âl-i İmrân 3/31).

Peygamber Efendimizin ahlakı Kur’an ahlakı idi. Hz. Aişe (r. anhâ) validemiz O’nun ahlakını soranlara; “Siz Kur’an’ı okumuyor musunuz? O’nun ahlakı Kur’an’dı” (Ebû Dâvûd, Tatavvu’, 26) diye cevap vermiştir.

Bir gün bir adam Peygamberimizin yanına geldi. O’nun karşısında durunca heyecandan titremeye başladı. Bunun üzerine Rasulullah:

“Sakin ol! Ben bir kral değilim. Ben kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum” (İbn Mâce, Et’ıme, 30) diyerek onu rahatlattı. 

Alvarlı Muhammed Lütfi Efendi şöyle demiştir:

“Felekte hâsılı insan isen bir canı incitme,

Günahkâr olma Fahr-i Âlemi Zîşânı incitme.”

Evet, Efendimiz (s.a.v.) ümmetinin her bir ferdinin gaflet ve dalaletinden dolayı üzüntü duyar. Fakat ümmetinin her bir rahmet ve hidayetinden dolayı da büyük bir sevinç duyar.

Bugün bizler kendi günahlarımıza bile doğru düzgün gözyaşı dökemezken; bizim için gözyaşı döken, dua ve istiğfar eden Efendimiz (s.a.v)’i iyi anlamak, tanımak ve yoluna râm olmak gerek...

Faruk LATİFOĞLU

İl Müftü Yardımcısı