Kâinatı yoktan var eden Yüce Allah’ın insanlığa son hitabıdır Kur’an... Kendi beyanıyla; takva bilincinde olan insanlar için bir hidayet rehberi, müminler için rahmet ve şifa kaynağı, zalimler için kayıp, pişmanlık ve hüsrandır.
Fatiha’dan başlayıp Nas ile biten 114 suresinde Kur’an, insanlığın kıyamete kadar ihtiyaç duyacağı evrensel ilkelere, zaruri prensiplere, insanlığı dünya ve ahiret selametine ulaştıracak ibadet ve değerlere rehberlik etmektedir. Gerek ilk muhatapların anlamalarını, ezberlemelerini, hükümlerini hayata geçirmelerini kolaylaştırmak gibi hikmetlere binaen, gerekse bir soru yahut olay üzerine bölümler halinde nazil olmuş ve nüzûlü 23 yıllık bir süreçte tamamlanmıştır.
Kelime anlamı “okumak” olan Kur’an, hususi anlamıyla, “Hz. Muhammed (s.a.v.)’e Yüce Allah tarafından, Cebrail (a.s.) vasıtasıyla indirilen, Mushaflarda yazılı olan ve okunmasıyla ibadet edilen yegâne kitaptır.” Kur’an’ın okunmasının ibadet olması ve inen ilk ayetlerinin, ilk emrinin “Yaratan Rabbinin adıyla oku!” (Alak 96/1) olması bizlere okumanın önemini yeterince ifade ederken, nasıl bir okuma yapmamız gerektiği hususunda da bizleri düşünmeye sevk eder.
Kur’an’ı okumayan bir ruh, ihtiyacı olan manevî güçten uzak kalmış demektir. Bu nedenle bedenimizi ihtiyacı olan maddi besinlerle doyurduğumuz gibi, ruhumuzu da gerçek gıdası, hayat kaynağı, en büyük gücü ve desteği olan Kur’an ile beslemeli, manevî dünyamızı zenginleştirmeliyiz. Kur’an’ı okurken tefekkür ederek, samimiyetle ve ayetin muhatabı olduğumuzun şuurunda olarak okursak okumaktan maksat hâsıl olacak, Kur’an’ın hidayete erdirme, karanlıktan aydınlığa çıkarma vasfı ortaya çıkacaktır.
“Kuran bana ne söyler” diye düşünecek olursak, öncelikle okuyup ayetleri tefekkür ettiğimizde, kâinatın varlığının kendisiyle kâim olduğu tevhit inancını öğreniriz. Açılış suresi olan Fâtiha suresinde “Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz” (Fâtiha 1/5) ayetini okurken, Allah dışında hiçbir şeye kulluk etmemeyi öğreniriz. Hz. Peygamber tarafından Kur’an’ın üçte birine denk olduğu ifade edilen (Buhârî, “Tevhîd”, 1) İhlas suresinde, O’nun tek olduğunu, hiçbir şeyin O’na denk olmadığını öğreniriz.
Yine Kur’an’ı okuduğumuzda dinî sorumluluklarımız olan ibadetlerin güzelliğini, hikmetini, bireysel dünyamız ve toplumsal açıdan önemini idrak ederiz. Aile hayatına dair evlilik, ailenin geçimi ve idaresi, geçimsizlik, boşanma gibi farklı durumlara değindiğini görürüz ve büyüklere, bilhassa anne babaya göstermemiz gereken iyilik, hürmet ve saygıya dikkat çektiğini, yakın akrabaya, yetimlere, yolda kalmışa, yoksula, ihtiyaç sahibine duyarsız kalmamamız gerektiği öğüdünü alırız.
Geçmişte yaşamış Firavun, Nemrut gibi zalim şahısların; Âd, Semûd, Lût kavmi gibi yeryüzünde düzeni bozup fesat çıkaran milletlerin daha dünyada iken başlarına gelen cezaları ve ahirette karşılaşacakları azabı anlattığını, iman edip yeryüzünde güzel işler yapanların her zaman mükâfata nail olacağını bildirdiğini görürüz.
Kur’an anlattığı peygamber kıssalarında, hayatta karşılaşabileceğimiz hemen her duruma dair örnekleri bize gösterir. Yanlışa düşen bir insanın samimi bir tövbe ile Allah tarafından bağışlanacağı örneğini Hz. Âdem ile, en çaresiz zannedilen anlarda Yaratıcıya sığınmanın kurtuluş yolları açacağını Hz. Yunus, Hz. İbrahim örneği ile bize anlatır.
Hastalıkla imtihan olan Hz. Eyüp’te sabrı, yavrularından ayrı düşen Hz. Yakup’ta tevekkülü ve umudu, Hz. Yusuf’un harama davet edildiğinde gösterdiği iffeti, iftiraya uğrayarak zindana atıldığında gösterdiği metaneti, halkına gösterdiği adaleti, eline güç geçtiğinde kardeşlerine olan affedici tutumu öğreniriz. Ahlâkın kemalini kendisinde toplayan, ahlâkı Kur’an’da methedilen (Kalem 68/4) Hz. Muhammed (s.a.v.)’i daha iyi tanımış oluruz.
Hâsılı kelam kıymetli okurumuz, Kur’an bize çok şey anlatır. Yeter ki bizler onu okumaya, anlamaya, yaşamaya ve hayat rehberi edinmeye gayret edelim...
Zeynep TUNCA
Tepebaşı İlçe Vaizi