Ramazan, gönüllerin rahmet ve mağfiret arzusuyla dolduğu, kulluk bilincinin tazelendiği af ve bağışlanma ayıdır. Dünya hayatının yoğunluğu arasında gönüllerimize misafir olan Ramazan, varlık sahnesine adım atmamızın ana sebebinin kulluk olduğunu bizlere tekrar hatırlatır. Elbette ki dünya hayatında her insanın belirlediği farklı hedefleri vardır fakat bunlar asıl olan kulluk amacımızın yanında ikincil durumdadır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de; “Ben cinleri ve insanları, başka değil, sırf bana kulluk etsinler diye yarattım” (Zâriyât 51/56) buyrulmaktadır.
İnsanoğluna her yıl yeni bir can üfleyen Ramazan, adeta yeryüzünü bir mabede, iradelerimizi eğiten bir okula dönüştürür. Kulluk adına yapılacak en güzel ibadetlerin iç içe olduğu Ramazan; sahurun ve iftarın bereketiyle, orucun insanı kötülüklerden uzak tutmasıyla, mukabelenin sevabıyla, teravihin güzelliğiyle ve bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesiyle sınırlı bir zamana sahip olan insanın ömrüne bir ömür daha katar.
İnsan, her anlamda “iyi olma” nın yolunun iyilik yapmaktan geçtiğini Ramazan okulunda tecrübe ederek ve hissederek bir kez daha öğrenir. Böylelikle iyi insan olmanın huzur ve mutluluğunu kendi iç dünyasında tadar. Kur’an-ı Kerim’deki “…Hayırlarda birbirinizle yarışın…” (Bakara 2/148) emrince, Müslümanların oluşturduğu İslam kültüründe “iyilik”, en önemli unsurlardan biri olmuştur. İslam, herkesin gücü yettiğince yapabileceği iyiliklerin bulunduğunu beyan etmiş, insanın her iyiliğini sadaka olarak kabul etmiştir (Buhârî, Edeb, 33). Kur’an’ın ayetlerini en güzel şekilde hayatlarına yansıtma gayretinde olan sahabeden Hz. Ömer (r.a.), bu minvalde başından geçen bir hadiseyi şöyle anlatmıştır: “Rasulullah (s.a.v.) bir gün bize sadaka vermemizi emretti. Bu emir paramın olduğu bir zamana rastladı. ‘Bir gün Ebû Bekir’i geçebileceksem işte bu gün geçebilirim’ dedim ve malımın yarısını getirdim. Hz. Peygamber ‘Ailene ne bıraktın’ dedi. Ben de ‘Bu kadarını’ dedim. Ebû Bekir ise malının hepsini getirdi ve Hz. Peygamber ona da ‘Ailene ne bıraktın’ dedi. Ebû Bekir ‘Allah ve Rasulünü bıraktım’ deyince ‘Bundan sonra hiçbir şeyde asla seninle yarışmam!.’ dedim” (Ebû Dâvûd, Zekât, 40).
Arınma ve yenilenme ayı olan Ramazanda iyiliğin bir yolu da elbette infaktır. İnfak; aileye, akrabalara, yoksullara, yetimlere, yaşlılara kısacası bütün insanlara iyiliği ulaştırmanın bir vesilesidir. Hatta günümüzdeki imkânlarla infak, sınırları aşarak hiç tanımadığımız Müslüman kardeşlerimizle bizleri buluşturur ve kalplerimizi birleştirir. İnfakla birbirine ısınan kalplerin Müslüman kardeşliği bir kez daha pekişir.
Her konuda olduğu gibi hayır konusunda da en güzel örnek olan Hz. Peygamber (s.a.v.)’i insanların en cömerdi olarak tasvir eden sahabe; Cebrail (a.s.) ve Hz. Peygamber’in Ramazan ayında her gün buluştuğunu, Rasulullah’ın Cebrail’e Kur’an’ı arz ettiğini (okuduğunu) ve buluşmalardan sonra Hz. Peygamber’in insanlara karşı çöl ikliminde rahmet getiren bir rüzgârdan daha cömert ve daha faydalı olduğunu anlatır (Buhârî, Savm, 7).
Günümüzde insanların bir kısmı yiyecek, barınma ve emniyet gibi temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamazken diğer kısmı “fazlalıktan” kaynaklanan ölçüsüz davranışlarla dolu bir hayat sürmektedir. Böyle bir durumda sorumluluk sahibi Müslümanların yaptığı her iyilik insanlık nezdinde çok kıymetli olacak, Allah’ın rızasına bizleri bir adım daha yaklaştıracaktır. Rabbimiz bizleri iyilik yapmaktan ve “iyi insan” olma ikliminden uzaklaştırmasın… Ramazana yaklaştığımız bu günlerimizi bereketli kılsın ve bizleri Ramazana ulaştırsın…
Esra OĞUL ÇELİK
Vaiz