İyilik kavramı Kur’an-ı Kerim’de ve Hadis-i Şeriflerde birr, ihsan ve hayır kavramları ile etraflıca anlatılmıştır. Bu kavramlar çerçevesinde düşündüğümüzde iyilik; iman etmenin gereği olarak, samimiyetle ve karşılık beklemeden yapılan, insanlara yarar sağlayan davranışlardır. Bu durumda bir davranışın birr, ihsan veya hayır anlamlarında iyilik olarak adlandırılabilmesi için o hayrı yapanın mümin olması, samimi olması, dünyevî bir çıkar gözetmemesi ve o davranışıyla insanlara fayda sağlamış olması gerekmektedir.
Nevvâs b. Sem’ân adlı sahabi bir gün Peygamberimiz (s.a.v.)’e iyiliğin ve kötülüğün ne anlama geldiğini sorar. Sevgili Peygamberimiz şöyle cevap verir: “İyilik güzel ahlaktır. Kötülük ise vicdanını rahatsız eden ve insanların bilmesini istemediğin şeydir” (Müslim, Birr,15).
Ahlak ise insanın ruhuna yerleşen meleke ve alışkanlıklardır. Bu meleke ve alışkanlıklar kendi isteğimizle fiil ve davranışlarımızı meydana getirir. Organlarımızın hareketleri ruhumuza bağlıdır. Ruhumuza güzel huylar, iyi alışkanlıklar yerleşirse organlarımızın fiil ve davranışları iyi olur. Buna “Güzel ahlak” denir. Ruhumuza kötü huy ve fena alışkanlıklar yerleşirse organlarımızın fiil ve davranışları da kötü olur, buna da “Kötü ahlak” denir. Bu sebeple, söz ve davranışlarımızın iyi, ahlakımızın güzel olabilmesi için ruhumuzun kötü huylardan temizlenerek iyi huy ve güzel alışkanlıklarla donatılması gerekir.
Bir başka hadis-i şerifinde Peygamberimiz (s.a.v.); “Kötü söz ve davranışların İslam’da yeri yoktur. İslam’ı en hayırlı olan insanlar, ahlakı en güzel olanlardır” (İbn Hanbel, V/100) buyurmuştur.
O halde iman ve İslam bir iyilik davetidir.
İyilik, insan için hayatın her döneminde vazgeçilmezdir. Bir bebek, doğduğu andan itibaren çevresindekilerden iyilik bekler. Bir çocuk, iyiliği öğrenmek ve iyi muamele görmek ister. Bir genç için önemli olan, iyi niyet ve iyilik yolunda gayrettir. Yetişkin olunca eşinden iyi davranışlar, amirinden iyi sözler, memurundan iyi işler bekler insan. Sadece diğer insanlardan değil, tabiattan da iyilik umar. Toprağın kendisine kaliteli ve bereketli ekin vermesini, rüzgârın, güneşin, yağmurun sağlık ve iyilik getirmesini diler. Kısacası hayat, iyiliği benimseme ve iyilerden olma yolculuğudur. Yolcu hangi durağa uğrarsa uğrasın, beklentisi hep iyiden ve iyilikten yanadır.
Bu iyilik, bazen güzel ahlak, erdem, fazilet olur; bazen hayır-hasenat, sadaka-zekât olur; bazen tebessüm ve kucaklama, tatlı söz ve güler yüz olur. Adı ve şekli değişebilir ama önemi ve değeri asla değişmez. İyilik, iyi olma çabasıdır. İhsan yani karşılığını sadece Allah’tan bekleyerek gönülden yapılan iyilik ise, iman ve ibadetin en yüksek makamıdır. İhsan, bizi her an gördüğünü ve duyduğunu bilerek Allah’a yaklaşmak, O’nu razı edecek güzel işler yapmaktır. Yönünü Kâbe’ye çevirerek huzura durmak, alnı secdede iken Allah’ın kudretini idrak etmeye çalışmak, yalnıza arkadaş, yorguna dayanak, garibe sığınak olmaktır.
İyilik; modern çağın hastalıklarına yaklaşmamak, günahtan, zulümden ve isyandan uzak durmaktır. Haksız kazancı, emeğe saygısızlığı ve duyarsızlığı elinin tersiyle itmektir. Nefsin davetini ve şeytanın çağrısını reddetmek; heva ve hevesin ısrarına aldırış etmemektir. Takva elbisesine bürünmek, namaz ve sabırla korunarak hidayet yolculuğunda sebat gösterebilmektir.
Yetime kol kanat germek, ihtiyaç sahibinin ihtiyaçlarını gözetmektir. Yolcuyu misafir etmek, yabancıya yolu tarif etmektir. Bazen bir çocuğun hatırını sormaktır iyilik; bazen de bir yaşlının elinden tutmaktır.
İyilik, karşılık beklemeden vermektir. Gücünü, enerjisini, tecrübesini, malını, emeğini, sevgisini ve merhametini, dünyevî bir karşılık düşünmeden paylaşmaktır. İyilik insaftır, fedakârlıktır, adalettir, şefkattir. İyilik duadır, niyazdır, selamdır.
Bakara Suresi’nin 177. ayeti bütün bu iyiliklerin kapsamını mükemmel bir biçimde anlatır: “İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz (den ibaret) değildir. Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir” (Bakara 2/177).
Ayşe ELSÖZ
Vaiz