İmtihan dünyası birçok zorluğun birlikte yaşandığı bir sahadır. Bir problemden kurtulurken diğerleri peşi sıra gelmektedir. Her bir sorudan sonra tam da rahatlama düşüncesi akla düşerken, belki de onun ferahlığına hazırlanırken, diğer zorlu bir soruyla muhatap olunan bir sınav gibi. Adı üstünde imtihan, yani sıkıntılı süreçlerin doğal bir sonucu, dolayısıyla artık hayatın normali haline gelen bir aşamasıdır.
İmtihan dünyası, sıkıntılarla baş ederken aynı zamanda kendimize sığınacak bir liman arama sürecidir. Her bir bireyin kendince sığınakları vardır. Kiminin sığınağı işi, kiminin makamı, kimininki ise evi/ailesidir. Seçimler, hayattan beklentilere, içimizdeki ukdelere veya hedeflere göre şekillenebilmektedir. İnsanoğlunun genellikle geçici olanların büyüsüne kapılıp daha çok dünyevi yönlere ağırlık verdiği, tercihini o yönde kullandığı malumdur. Şöyle etrafımızdaki insanlara “hayatta önceliğiniz nedir” diye sorarak bir araştırma yapsak muhtemelen benzer sonuçlar çıkacaktır. Belki de seçenekler içinde en gerçekçi olanı, insanın hem ayakta kalması hem de imtihan dünyasının yüklerini daha iyi sırtlanabilmesi için toplumun en küçük yapıtaşı olan aileye en fazla yönelmesi, onu ayakta tutmasıdır. Bu durum insanoğlunun hem insanî hem de dinî bir sorumluluğudur.
Bir Müslüman açısından aile, hem Rabbimizin emri hem de elçisinin tavsiye ve uygulaması/sünnetidir. Kur’an-ı Kerim’deki sadece “sen onun örtüsüsün, o da senin örtündür” (Bakara 2/187) ayeti bile ailenin birlik-bütünlük ve koruma/korunma alanı olduğunu anlatmaya yetmektedir. Aileyi oluşturmak da başlı başına yeterli değildir. Onu koruma, ayakta tutma çabası, ömür boyu sürecek bir mücadeledir. Bu meyanda, “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun” (Tahrîm 66/6) ayeti ne kadar da manidardır.
Kur’an-ı Kerim’de Rabbimizin “en güzel örnek” olma yönüyle tavsif ettiği (Ahzâb 33/21), her haliyle en iyi kul olma özelliği taşıyan Allah Rasulünün aile hayatı da bizim için numunedir. Belki bu konudaki hadislerle mesele daha somut hale gelebilir: “Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olanınızdır. Ben de aileme karşı en hayırlı olanınızım” (Tirmizî, “Menâkıb”, 63); “Ailenin senin üzerinde hakkı vardır!” (Ebû Dâvûd, “Tatavvu”, 27); “Hiçbir baba, evladına güzel terbiyeden daha kıymetli bir bağışta bulunmamıştır” (Tirmizî, “Birr ve sıla”, 33); “Ailesini müdafaa ederken öldürülen şehittir” (Tirmizî, “Diyat”, 21).
Dikkat edilirse Allah Rasulü için zikredilen dört hadisin ortak noktası, ailenin ayakta tutulmasının temeli merhamet ve karşılıklı saygıdır. Aile bireyleri arasında merhamet bağının olması, hemen hemen çözülemeyecek hiçbir sorunun kalmayacağı anlamına gelmektedir. Tamamen sorunsuz bir ailenin olması mümkün değildir. Bu durum iki farklı ortamda yaşamış, bir araya gelmiş bireyler için mümkün görünmemektedir. Sorunlar çözülmek için vardır. Her bir ailenin önüne gelen bir sorun, aslında iyi yönünden bakılırsa kazanılan bir tecrübe demektir. Tecrübe, ders alınırsa bir anlam ifade eder. Hatalardan sonra bir daha dönmemek için alınan ders, günaha dönmemek için edilen nasuh tövbesi gibidir. Problemlerde de her bir aile bireyi diğerini dinlerse, meseleyi anlayarak yani merhametle yaklaşırsa, karşısındakinin kendi parçası olduğunun, düşmanı olmadığının idrakinde olarak hareket ederse, meselelerin çözülmesi için bir engel yoktur. Bunu sağlamanın yollarından biri de, çocuklara küçüklüğünden itibaren şahsiyetlerinin inşasına kadar güzel bir ahlâkı öğretmektir. Bu noktada ebeveynlere büyük görev düşmektedir. Çünkü her çocuk ailenin bir yansımasıdır. En önemli eğitim merkezinin aile olduğu düşünüldüğünde, en iyi öğretmenlerin de anne-babalar olacağı aşikârdır. Dolayısıyla; anne-baba olmak, sadece biyolojik süreçle değil, hayat boyu süren öğretmenliğe talip olmakla meydana gelir. Öğretmen ne kadar iyiyse öğrenciler de o kadar iyi olacaktır. Dolayısıyla anne –babaların çocuklarına ömürleri boyunca yapacakları en büyük iyilik, onların merhametli birer insan olarak yetişmelerini sağlamaktır. Unutmayalım ki bir aileyi merhamet yaşatır, merhametsizlik ise öldürür.
Yazıma, Furkan suresindeki şu dua ile son vermek istiyorum: “Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle” (Furkan 25/74).
Betül ÖZTOPRAK
İl Vaizi