Yediğimiz paketli ürünler, markette mutlaka uğradığımız aburcubur reyonları, her geçen gün daha da  sanayileşen gıda sektörü, ,… Besinlerin içerisine eklenen  glukoz şurupları, fruktoz şurupları, monosodyumglutamatlar,… ve niceleri ile  aldığımız ürünlerin besin olmaktan çıktığı sadece yenilebilir gıda maddesi haline geldiği onlarca yiyecek…

Bu kadar katkı maddesinin mutlaka bir etkisi olacaktı değil mi ? Tüketirken anlık hedonik açlığımıza iyi gelen paketli ürünlerin etkileri yıllar sonra karşımıza çıkabiliyor. Şu an  toplumda çok sık gördüğümüz insülin direncinin, tiroid bozukluklarının gün geçtikçe yaygınlaşan haşimatoların,  kardiyovasküler hastalıkların ve  hatta ani kalp krizlerinin  nedeni hunharca tükettiğimiz paketli ürünler , genetiği ile oynanmış gıdalar ,yapısı bozulmuş ata tohumları ve bunlardan elde edilen  gıda maddeleri olabilir mi? Elbette olabilir.

Bugün en sık karşılaştığımız durum olan  tıp dilinde  reaktif hipoglisemi , insülin direnci ve ( önlenebilir son olan) tip 2 diyabetten bahsetmek istiyorum.

Çok uzun süre aç kaldığınızda el ayak titremeleriniz , göz  kararmalarınız, baş dönmeleriniz veya sinirlilik haliniz oluyorsa  veya yemek yedikten sonra uyku çöküyorsa, yemeklerden sonra tatlı ihtiyacınız oluyorsa,… reaktif hipoglisemi (bir düşüp bir çıkan düzensiz kan şekeri ) veya  şeker hastalığına yatkınlığınız olabileceğinin belirteci insülin direnciniz olabilir.

Eğer bu durumları yaşıyorsanız mutlaka bir dahiliye uzmanına muayene olunuz ve kan tahlillerinize baktırınız.

Diyelim tanı aldınız. “İnsülin direnci”nizin olduğunu öğrendiniz. 

Öncelikle korkulacak bir durum yok,katıldığım son seminerlerde ortak bir dil ile insülin direncinin artık eskisi kadar korkulacak bir şey olmadığı aksine tip2 diyabetten önce bir uyarı niteliğinde vücudun bize ilettiği “Dikkat et, şeker hastası olabilirsin!” şeklinde bir uyarı mesajı niteliğinde olduğu ve mesjaı doğru algılamanın gerektiği şeklinde değerlendiriliyor.

Peki nasıl tedavi edebiliriz ? Şeker hastası olmaktan  nasıl kurtulabiliriz?

Öncelikle  sirkadiyen ritm şeker metabolizmasında çok önemli.

Yemek yediğimiz saatler,  kullandığımız ilaç /besin takviyelerinin  saatleri, uyku saatlerimiz çok önemli.

Beslenme ile tedavi etmenin ise aslında iyi gelen iki metod var.

Birincisi vücuda sürekli insülin salgılatmamak için öğünler arasında zaman bırakmak, aralıklı oruç gibi  beslenmek , bir diğeri ise az az, sık, sık beslenerek kan şekerinin bir düşüp bir çıkmasını engellemek uzun vadede sağlığa kavuşturmak  eğer ki  az önce de bahsettiğim gibi el ayak titremeleriniz vs oluyorsa  ilk metodu uygulamak çok doğru değil işte tam bu yüzden aralıklı oruç herkes için uygulanabilir bir diyet modeli değil  bunun yerine az az sık sık beslenmemiz gerekiyor. Yani ara  öğünlere dikkat etmek,  kan şekerimizi  çok fazla düşürmeden beslenmek gerekiyor.
Bunun dışında paketli ürünlerde etiket okumak çok önemli, aldığınız ürünlerde evinizde olmayan hiçbir  maddeyi içindekiler kısmında görmek istemiyoruz.

Hamurişleri/Unlu mamüller, Mayalı Besinler, Glisemik indeksi yüksek meyveler ve sebzeler  dikkat etmemiz  gereken grup

Bir de glisemik indeks yerine bizim artık dikkat ettiğimiz bir diğer ve bence daha önemli bir kavram olan “glisemik yük”  yani özetle  karbonhidrat – protein dengesi …

Meyvelerden kavun, karpuz, üzüm, incir, muz, portakal kuru meyveler, sebzelerden ise patates , bezelye, havuç, mısır ,tüketeceksek yanında mutlaka 2 yemek kaşığı yoğurt veya 1-2 dilim peynir eşliğinde yemeye çalışalım ama tabii ki porsiyon miktarlarına dikkat ederek…

Eğer sizde veya yakınlarınızda  insülin direnci varsa lütfen önemseyin ve diyabetin aslında kader olmadığını önlenebilir bir hastalık olduğunu unutmayın.

Haftaya görüşmek üzere, sağlıklı günler diliyorum