Bugünlerde pazarda gezerken fark edebileceğiniz bir durum var: Sebze fiyatları uçtu, ama çiftçilerimiz tarlalarında ürünlerini satmayı bırakın, hasat bile yapamıyorlar.

Bugünlerde pazarda gezerken fark edebileceğiniz bir durum var: Sebze fiyatları uçtu, ama çiftçilerimiz tarlalarında ürünlerini satmayı bırakın, hasat bile yapamıyorlar. Eskişehir’de yaşanan bu trajik tablo, tarım sektöründe uzun zamandır görmezden geldiğimiz bir sorunla bir kez daha yüzleşmemizi sağlıyor; plansız üretim.

Eskişehir'de pazarda biber domatesinin kilogramı 15 ile 30 lira arasında değişiyor ama çiftçi 3 liraya bile alıcı bulamadığını dile getiriyor. Hasat yapmayan bazı üreticiler, tarlada çürüyen sebzelerinin bir kısmını traktörle sürüyor. Olacak iş mi? Ama oluyor, peki ama neden? Bu neredeyse her sene tekrarlanan süreç Türk tarımının ve çiftçisinin makus kaderi mi? 

Yeşil Sakarya Üreticiler Birliği Başkanı Süleyman Buluşan’ın da belirttiği gibi bu yıl büyük bir ekim fazlası oldu. Her sene olduğu gibi bu yıl da çiftçilerimiz ne kadar ve ne çeşit ürün ekeceklerine dair plansız bir şekilde yola çıktılar. Sonuç olarak hem emeğin hem de ürünün boşa gittiği bir sürece girildi. Planlamanın eksikliği sadece tarladaki emeğin ziyan olmasına neden olmadı; fiyatların da pazar ve tarlada farklılaşmasına, uçurumlara dönüşmesine sebep oldu.
Bütün bunların sonucunda en çok etkilenenler, gündelik kazançlarıyla geçinmeye çalışan çiftçilerimiz oldu. Faruk Doğruparmak örneğinde olduğu gibi, bazı üreticiler ürünlerini hasat etmeden toprağa geri vermek zorunda kalıyorlar. Plansız üretim, çiftçileri sadece ekonomik sıkıntıya sürüklemekle kalmıyor, aynı zamanda gelecek sezona dair motivasyonlarını da zedeliyor.

Planlı bir tarım politikası geliştirmek, bugünden yarına çözülemeyecek kadar köklü bir adım olabilir. Ancak bu yolda atılması gereken ilk adım, yerel ve ulusal düzeydeki yetkililerin, çiftçilerle bir araya gelerek ortak bir yol haritası çıkarmasıdır. Çiftçilerimizi hangi ürünlerin talep gördüğü ve hangi zamanlarda ekim yapmaları gerektiği konusunda bilgilendirmemiz şart.

Eğer bu konuda ciddi adımlar atılmazsa, önümüzdeki yıllarda yalnızca çiftçiler değil, biz tüketiciler de şahit olduğumuz bu fiyat farklılıkları nedeniyle mağdur olmaya devam edeceğiz. Çiftçimizin ürettiği ürünü hak ettiği değerden satabilmesi için tarımda yenilikçi ve sürdürülebilir bir yaklaşım benimsemek zorundayız.
Son olarak, şu gerçeği unutmamalıyız: Bir çiftçinin emeği sadece onun ailesi için değil, bizim sofralarımız için de kıymetli. Bu emeğe saygı göstermek ve onu zarara uğratmamak hepimizin meselesi. Bu konuda atılacak her yeni adım, sadece tarıma değil, ülke ekonomisinin tamamına katkı sağlayacaktır. Planlı ekim, planlı pazar; geleceğe dair atılması gereken en önemli adımdır.
***
GÖLGE FİGÜRANLARIN HÜKMÜ NE KADAR SÜRECEK?

Geçtiğimiz gençlik seçimi, siyasetin uzun süredir kanıksanmış yüzlerinden biri olan "gölge figüranları" sahneye bir kez daha çıkardı. İnisiyatif almaktan kaçınan, birkaç ağacın gölgesinde durarak kendilerini koca bir ormanın parçası sanan bu figürler, bir kez daha galibiyetle yollarına devam ettiler.

Bu kişiler, politik arenada ses getiren önemli kararlar almak yerine, önlerine iliştirilen metinleri okuyarak, sıradanlığın konforlu sınırlarında kalmayı tercih ediyorlar. Onların başarısı, aslında kendi bireysel becerilerinden veya liderlik özelliklerinden ziyade, sıkı sıkıya bağlı oldukları ahbap-çavuş ilişkileri sayesinde mümkün oluyor. Dar ve karanlık koridorlarda, kendilerine büyük gelen koltuklarda, yine de hüküm sürmeye devam ediyorlar.

Ancak burada sormamız gereken esas soru şudur: Bu hükümranlık ne kadar sürecek? Etkin liderlik arzularımızı her seferinde başka bir bahara ertelememize neden olan bu statükoyu ne kadar kabul edeceğiz? Politik vizyonu ve halka yakınlığı nedeniyle fark yaratabilecek liderlerin önünü sürekli olarak keserken, toplum olarak neleri kaybettiğimizin farkında mıyız?

Ne zaman ki, bu gölge figüranları, gerçekten bir ağacın gölgesi kadar büyük olmadıklarını, aksine sadece günü kurtaran politikalarla daha geniş bir vizyonu engellediklerini anlarlar, işte o zaman değişimin ilk tohumları atılmış olacak. Gölgeleri altında korunacakları ağaçlar yok olup gittiğinde, kendi ayakları üzerinde durabilecek liderlere ne kadar ihtiyacımız olduğunu göreceğiz.

Gelecekte, siyasi arenada gerçek bir değişim istiyorsak, dümeni bu gölge figüranlarından alıp, vizyoner liderlere, yenilikçi fikir sahiplerine ve hakikaten etkin politika üreten bireylere teslim etmeliyiz. Çünkü gölge, güneş doğduğunda kaybolur; ama sağlam bir ağaç, güneşin en yakıcı olduğu zamanlarda bile varlığını sürdürür. Ne zaman ki ağacın gölgesi yerine, kökleri sağlam bir ağacın kendisini inşa ederiz, o zaman gerçek değişimi başlatmış oluruz.

Kısacası, siyasetin sessiz figüranları ebediyen kazanmayacak. Değişim, her zaman mümkündür ve bu değişimi gerçekleştirecek olan cesur liderlerin ortaya çıkmasına izin vermek bizim elimizde. Şimdi, bize sunulan kısıtlı liderlik vizyonları yerine, gerçekten halkın sesini yansıtan güçlü ve aktif liderlikleri seçmenin artık vakti geldi.