Bir düşünün ki, toplumun en temel ihtiyaçları için hizmet vermesi gereken belediyeler, ekonomik zorluklarla kuşatılmış, projelerini bir türlü hayata geçiremiyor. Çünkü merkezi hükümet belediyelerin borçlarını istiyor. Ödenekleri kesiyor. Seçilen belediye başkanları, demokratik bir seçimle makama gelmiş fakat elleri kolları bağlanmış gibi hissediyor. İşte böyle bir ortamda demokrasiden, ekonomiden ve belediyecilikten bahsetmek zor zanaat.

Belediyeler, demokrasinin en önemli yapı taşlarından biridir. Halkın doğrudan temsil edilip sesini duyurduğu yerel yönetimler, aynı zamanda vatandaşların günlük yaşamlarını iyileştiren projeleri hayata geçirir. Ancak, merkezi hükümetle yaşanan ekonomik gerilimler ve borçların sürekli gündeme getirilmesi, belediyelerin hareket kabiliyetini sınırlıyor. Borçların belediyelerin paylarından kesilmesi, yerel yönetimlerin projelerini dondurmasına neden oluyor. Burada sorulması gereken soru, bu kısır döngünün demokratik bir toplumda ne kadar sürdürülebilir olduğudur.

Ekonomik sıkıntılar, sadece belediyeleri değil, doğrudan vatandaşları da etkiliyor. Yol yapımı gecikiyor, sosyal projeler askıda kalıyor, su altyapıları yenilenemiyor. Ekonomi öğretmenin yaptığı denklemler gibi, artan ihtiyaçlara rağmen azalan kaynaklar... Bir de üstüne 67 firmanın 660 milyar lira borcunun silindiği bir sistemde, belediyelerin 96 milyar liralık borcu dert oluyor. İşte burada eşitliğin adaletle buluşup buluşmadığına bakmak gerek.

Demokrasi, sadece seçim sandığına gidip oy atmaktan ibaret değil. Seçilenlerin, halkın ihtiyaçlarına yanıt verebilme kapasitesine sahip olmasını da içermeli. Belediyeler merkezi hükümet tarafından adeta 'imkân ya da imkânsızlık' düğümüne sokulmuş. Ve bu durum, yerelde yaşayan insanların yaşam kalitelerini doğrudan etkiliyor. 

Yerel yönetimlere karşı ekonomik yaptırımlar yerine, iş birliği ve dayanışma teşvik edilmelidir. Çünkü nihayetinde bu işin ucu, her akşam evine biraz daha zor dönebilen vatandaşa dokunuyor.

Belediyelerin eli kolu gerçekten bağlı mı, yoksa bu sadece bir siyasi söylem mi, onu zaman gösterecek. Ama unutmamak lazım, demokrasi, şehirlerin ruhunu besleyen bir mekanizmadır. Ve bu ruhu yaşatmak için, belediyeleri kıskanç bir sevgili gibi kıskanmak yerine, onlara el birliğiyle destek verilmelidir.

****************************************

ALTIN YÜKSELİŞİNDE GİZLİ RİSKLER

Altın fiyatlarındaki hızlı artış, birçok yatırımcının yakından takip ettiği bir gelişme. Eskişehir dahil birçok bölgede altın, güvenli yatırım aracı olarak öne çıkıyor. Peki bu durum, günlük hayatımıza ve ekonomimizin diğer alanlarına nasıl yansıyor? 

Altın fiyatlarındaki artış, genellikle belirsizlik dönemlerinde yatırımcıların güvenli liman arayışına girmesiyle ilişkilidir. Eskişehir'de ve genel olarak dünya çapında altının yükselmesi, ekonomik ve jeopolitik dalgalanmalar, ülkeler arası gerilimler ve enflasyon beklentileri gibi faktörlerin etkisiyle açıklanabilir. Ercan Kardeşler Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Ercan'ın da belirttiği gibi, bu tür küresel gerilimler altına olan talebi artırıyor ve altın fiyatlarının yükselmesine neden oluyor.

Ekonomik olarak bakıldığında, altın fiyatlarının yükselişi, tasarruflar için çeşitlendirilmiş bir yatırım aracı arayışında olan bireylere bir fırsat olarak görülebilir. Ancak, altın alımı yapanların dikkatli olması ve yatırımlarını güvenilir kaynaklardan yapmaları önem taşıyor.

Altın fiyatlarındaki artışın doğrudan diğer ürünlere zam olarak yansıması pek olası değildir, çünkü altın genellikle finansal yatırım aracı olarak değerlendirilir ve günlük tüketim mallarının doğrudan maliyetini etkilemez. Ancak, altın fiyatlarındaki değişim, ekonomik duyarlılığı ve beklentileri etkileyebilir, bu da dolaylı yollardan bazı fiyatların artmasına sebep olabilir.

Örneğin:

Enflasyon Beklentileri: Altın fiyatları genellikle enflasyon beklentileriyle ilişkili olarak artar. Eğer piyasa genel olarak yükselen fiyatlar bekliyorsa, işletmeler de maliyet artışlarını öngörerek ürün fiyatlarını artırabilir.

Para Birimi Değer Kaybı: Altın fiyatlarındaki artış, l para biriminin değer kaybettiğinin bir işareti olabilir, bu da ithalat maliyetlerinin artmasına ve dolayısıyla bazı ürün fiyatlarının yükselmesine neden olabilir.

Yatırım ve Tüketim Tercihleri: Altına olan talebin artması, bireylerin diğer yatırım araçlarından veya tüketim harcamalarından vazgeçmesine neden olabilir. Bu, bazı ürünlerin talebini etkileyebilir, dolaylı olarak fiyat değişimlerine yol açabilir.

Ancak genel olarak, altın fiyatlarındaki artışın günlük tüketim mallarına doğrudan bir zam olarak yansıyacağını söylemek zordur. Fiyat artışları daha çok yukarıda bahsedilen dolaylı etkiler ve geniş ekonomik koşullar çerçevesinde değerlendirilmelidir. 

Sonuç olarak, altının yükselmesi bir dizi karmaşık ekonomik sürecin bir parçasıdır. Bu durumu bir fırsat olarak gören yatırımcılar kadar, bütçelerini yeniden değerlendiren haneler de mevcuttur. Önemli olan, bu tür dalgalanmaları sakin bir şekilde değerlendirmek ve finansal planlamalarımızı buna göre ayarlamaktır. Altın yükselebilir, ancak ekonomiyi dikkatle takip ederek değişime uyum sağlamak da elimizdedir.