Allah Teâlâ (c.c.) insanoğlunu tertemiz yaratmış, dünyada nasıl yaşayacağını indirdiği kitaplar ve gönderdiği peygamberler vasıtasıyla bildirmiş ve öğretmiştir. Zaman içerisinde insanoğlu, nefsinin ve şeytanın aldatmalarına uyarak yaratılış gayesini unutmuş, birtakım zararlı alışkanlıklar edinmiştir. Zararlı alışkanlıklar, insanın sağlığını ve fıtrî özelliklerini bozan, ahlâkî değerlerini sarsan ve kendisinden beklenilen sorumlulukları yerine getirmesini engelleyen olumsuz tutum ve davranışlardır.
Yaratılmışların en üstünü olan insan, sıradan bir varlık değildir. Aksine insan, Yüce Allah tarafından verilen en yüce emanet olan halifeliği (yeryüzüne hâkim olma) üstlenmiş ve çeşitli görevlerden de sorumlu tutulmuştur. İnsanın bu durumu Kur’an-ı Kerim’de şöyle açıklanmaktadır:
“Biz, kimlerin daha güzel amel edeceğini deneyelim diye yeryüzündeki her şeyi oranın süsü yaptık” (Kehf 18/7).
İnsan dünyaya niçin geldiğini, burada neler yapması gerektiğini, ölümden sonra ne olacağını araştırıp düşünen bir varlıktır. Bunun aksine bir hayat sürerse, kendi değer ve gayelerini kaybetmiş olur. Allah Teâlâ (c.c.) şöyle buyuruyor: “İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder” (Kıyâme 75/36).
O halde insan akıl, irade, ilim ve iman şuuru ile güzel işler yaparsa yüksek mertebelere ulaşır. Aksi olursa, şuurlu varlıkların en aşağısına düşmüş olur (Tîn 95/5).
Zararlı alışkanlıklardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
1) İçki, sigara ve uyuşturucu: Bilindiği üzere sarhoşluk veren içkiler ve uyuşturucular insanın vücut, akıl, ruh, aile ve toplum hayatı ile ilgili dengesini bozmakta ve önemli zararlara sebep olmaktadır. Bunun içindir ki İslam dini bunların kullanılmasını haram kılmıştır: Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar, fal okları şeytan işi iğrenç şeylerden ibarettir. Bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz” (Mâide 5/90). Rasulullah (s.a.v.) de bu konuda şöyle buyuruyor: “İçkiden uzak durun, çünkü o bütün kötülüklerin anasıdır” (Nesâî, Eşribe, 44).
2) Yalan ve yalancı şahitlik: Yalan, insanın doğru bildiğinin aksini söylemesi ve gerçeği inkâr etmesidir. Bu durum ise bir ruh ve kişilik sorunudur. Bir insana yakışan, dürüst olmak ve doğruyu söylemektir. İnsanlar doğru sözlü ve güvenilir olmaya özen gösterdikleri ölçüde büyür, olgunlaşır, hem Allah katında hem de insanlar nazarında makbul olurlar. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Allah’a itaatsizlikten sakının ve doğru söz söyleyin ki, Allah sizin işlerinizi düzeltsin, günahlarınızı bağışlasın…” (Ahzâb 33/70-71).
3) İftira: İftira bir kimseye asılsız olarak suç, günah yahut kusur sayılan bir söz, davranış veya nitelik isnat etmek demektir. İnsanları gözden düşüren, toplumu huzursuz eden, Allah’ın razı olmadığı kötü alışkanlıklardan biri de iftiradır.
İslam dini insanların şeref ve iffetine büyük önem verir. Bu nedenle iftirayı yasaklar ve onun haram olduğunu bildirir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor: “Kişinin haksız yere bir Müslümanın şeref ve namusuna dil uzatması, büyük günahların en büyüklerindendir…” (Ebû Dâvûd, Edeb, 35).
4) Zina: Zina, aralarında meşru evlilik akdi bulunmayan kadınla erkeğin birlikte olması demektir. Zina aslında bir insanlık suçudur, çünkü öncelikle bu çirkin işi yapanların dünyasını karartır. Evli iseler yuvalarını dağıtır, ocaklarını söndürür. Ayet-i kerimede Allah Teâlâ; “Zinaya yaklaşmayın! Çünkü o son derece çirkin bir iştir, çok kötü bir yoldur” (İsrâ 17/32) buyurmaktadır.
Rasulullah (s.a.v.) ise; “Her kim bana, dilini ve iffetini koruma sözü verirse, bende onun cennete girmesine kefil olurum” (Buhârî, Hudûd, 19) buyurmuştur.
5) Haset: Haset, başkasında bulunan nimetlerin onun elinden alınıp kendisine verilmesini istemektir. Müslümanların, huzurlu ve hoşgörülü bir toplum için gayret etmeleri dinimizin emridir. Haset ise dinimizin bu emrine zıt olan ahlâkî bir zaaftır. Bir hadis-i şerifte; “Hasetten sakının. Çünkü ateşin odunu yakıp tükettiği gibi haset de iyi amelleri yakar, bitirir” (Ebû Dâvûd, Edeb, 44) buyrulmaktadır.
6) Rüşvet: Rüşvet, bir kişinin yetkisini ya da nüfuzunu kötüye kullanarak sağladığı çıkardır. Bir hadis-i şerifte, “Allah’ın lâneti, rüşvet verenin ve rüşvet alanın üzerinedir” (İbn Mâce, Ahkâm, 2) buyrulmaktadır.
7) Gıybet: Gıybet; bir din kardeşinin bulunmadığı bir yerde, duyduğunda hoşlanmayacağı bir şey ile onu anmaktır. Gıybet toplumda birlik ve beraberliğin bozulmasına, çeşitli sıkıntı ve düşmanlıklara, günahlara ve fenalıklara kapı aralar. Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyuruyor: “…Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı?...” (Hucurât 49/12).
Toplum olarak öncelikle biz büyükler, sonra gençler, bu kötü alışkanlıkların ailede ve toplumda ne derece tahribatlar yaptığını öğrenip öğretmezsek, vebalini ve ıstırabını yine biz çekeriz…
Dilaver ŞAHİN
İl Müftü Yardımcısı