Müslüman, hayatını ilimle aydınlatır ve öğrendiği bilgiyi hayata geçirerek onunla amel eder. Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sünneti, müslüman için hem ilmin hem de amelin temel kaynağıdır. İslam, bilgiye ve onun gereği olan uygulamaya büyük önem verir.

Kur’an-ı Kerim’de; “…Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu!...” (Zümer 39/9) ayeti, bilginin değerini açıkça ifade eder. Ayrıca; “Yaratan Rabbinin adıyla oku!” (Alâk 96/1) ayeti, ilmin önemine vurgu yapar ve öğrenmeye teşvik eder. “…Kulları içinde Allah’a en çok saygı duyanlar, âlimlerdir…” (Fâtır 35/28) ayeti de ilmin, kişiyi manevi olarak yükselttiğini bildirir.

Peygamber Efendimiz de bir hadisinde, “İlim öğrenmek her Müslümana farzdır” (İbn Mâce, Mukaddime, 17) buyurarak ilmin gerekliliğini belirtmiştir. Bir başka hadisinde; “Âlimin, âbide (sadece ibadet eden kişiye) üstünlüğü, dolunayın diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir” (Ebû Dâvûd, İlim, 1) buyurarak, âlimlerin toplumdaki yerini ve değerini vurgulamıştır.

İlmi ile amel eden kişi, hem kendine hem de topluma fayda sağlar. Rasulullah (s.a.v.); “Ancak iki kişiye gıpta edilir: Allah’ın kendisine verdiği malı hak yolunda harcayan kimse ile Allah’ın kendisine verdiği (ilim ve) hikmete göre karar veren ve onu başkalarına öğreten kimse” (Müslim, Müsâfirîn, 268) buyurarak, bilginin sadece öğrenilmesinin yeterli olmadığını, aynı zamanda hayata geçirilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Ayrıca; “İnsan öldüğünde şu üç şey dışında amel defteri kapanır: Sadaka-i cariye (faydası kesintisiz sürüp giden sadaka), kendisinden faydalanılan ilim ve kendisine dua eden hayırlı evlat” (Müslim, Vasiyyet, 14) hadisi, faydalı ilmin kişinin ölümünden sonra bile sevap kazandırmaya devam edeceğini bildirir.

Kur’an-ı Kerim ve hadisler ışığında tarih boyunca İmam Gazzalî, İbn Sina, El-Cezerî gibi nice Müslüman âlimler, hem dinî ilimlerde hem de fen ilimlerinde derinleşerek topluma hizmet etmişlerdir. Çünkü İslam’a göre, bilgi sadece kişisel bir fayda için değil, topluma hizmet etmek için kullanılmalıdır. Kendisinden faydalanılan ilim, tükenmez bir hazinedir (Müslim, Vasiyyet, 14).

Dünya ve ahiret saadetine ulaşmanın yolu; iman, ilim ve amelin bir bütün olarak kabul edilmesinden geçer. Yunus Emre’nin de dediği gibi;

“İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir

Sen kendini bilmezsen bu nice okumaktır!”

İlim ve amel bir bütündür, biri diğerinden ayrı düşünülemez. İlmi ile amel eden Müslüman, hem Allah katında yücelir hem de toplum içinde örnek bir birey olur. Müslümanın ilmiyle âmil olması, İslam’ın temel ilkelerindendir. İlim ve amel, tıpkı kuşun iki kanadı gibidir. Biri olmadan diğeri işlevsizdir. Bilgi, amelle birleştiğinde gerçek anlamını bulur ve insanı değerli kılar. Unutmayalım ki, ilim bir cevherdir, ama onu mücevhere dönüştüren, bizim amellerimizdir…

Fatih KAYA

Tepebaşı Müftüsü