Yenilik ve değişim size neyi çağrıştırıyor?
Bu kelimeler hem güzel hissettiriyor olumlu hissettiriyor, hem de yeni bir başlangıç ve belirsizlik gibi gözüküp gözümüzü korkutuyor olabilir.
Burada Amerikalı yazar Jon Krakauer’in yabana doğru kitabından bir alıntı paylaşmak istiyorum.
Yazar insanın yaşama arzusunun özünde macera tutkusunun yer aldığını , yaşamın keyfininin, yeni deneyimlerde olduğunu ve bu yüzden de sürekli değişen bir ufuktan, daha büyük bir keyif olamayacağını söylüyor.
Aslında yaşamımız boyunca sürekli bir şeyler deneyimlemek için yaşıyoruz. Hayatımızı da deneyimlerimize göre tartıp deneyimlerimize göre şekillendiriyoruz ve yaşam standartlarımızı ona göre belirliyoruz. Ne zaman ki hayattan sıkılıyoruz ve bunun nedenini arıyoruz. her şey yolunda dahi olsa o canımızı sıkan hissin monotonluk olduğunun farkına varıyoruz.
Her günümüzün aynı olması, yeni bir deneyim, macera ve değişiklik yaşamadığımız için, kendimizi bunalmış ve sıkılmış hissediyoruz. Ve bazen bu bir döngü haline dönüşebiliyor. İşte bu zamanlarda Kendimizle aramızı çok iyi tutmamız gerekiyor. Dışarıya karşı gösterdiğimiz özeni kendimize de göstermemiz gerekiyor. nasıl ki kimseye sıkıcı gelmek istemeyiz birisi yanımızda sıkılsın istemeyiz ve onu hoş tutmaya çalışırız. İşte bunu en çok kendimiz için yapmalıyız. Kendi kendimize sıkıcı gelmemeliyiz çünkü sorun burada başlıyor. Değişim ve yeniliği yaşam enerjimiz gibi düşünmeliyiz.
Yapabileceklerimizin ve sınırlarımızın dışına çıkmak veya çıkmaya çalışmak, bizi diri tutar. Konfor alanımızın içerisinde yaşamak bize ne kadar rahatlatıcı ve güzel gelse de bu bizi yanıltabilir. Değişim ve yenilik kelimeleri belirsizlik gibi gözükür, belirsizlik ise ürkütücüdür .Ne kadar gözümüzü korkutsa da potansiyelinizi ortaya çıkartır. değişiklikler, yenilikler bize her zaman olumlu sonuç getirmek zorunda değildir. Getirdiği en güzel hediye ise yaşadığımız deneyimlerdir.
Eğer yolunuz dümdüz değilse kendinize farklılık yaratabiliyorsanız, kendinize hata hakkı tanıyorsanız yaşamak diye buna denir. Yaşamak ise deneyimlerin ta kendisidir.
Oğuz Atay’ın tutunamayanlar kitabında yaşayamamanın pişmanlığıyla ilgili şöyle bir yazı geçiyor.
Yatağımın karşısında bir pencere var. Odanın duvarları bomboş. Nasıl yaşadım on yıl bu evde? bir gün duvara bir resim asmak gelmedi mi içimden ben ne yaptım? kimse de uyarmadı beni. İşte sonunda anlamsız biri oldum. İşte sonum geldi. Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım. Kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım.
Değişimlerden korkmamalı insan, yeniliklerden korkmamalı , Ya kötü olursa dediği kadar ya çok iyi olursa demeli. Her günü bir diğerinin aynısı olan , hiçbir maceranın içine düşülmemiş potansiyelinin altında kalınmış bir hayat, insanın kendine yaptığı en büyük kötülüklerdendir . Oysaki deneyimlemekten çekinmeyen, konfor alanının dışına çıkan, değişimden korkmayan iyi olsun kötü olsun. her şeyi deneyim sayan, hayattan ve getirdiklerinden korkmayan bir ömrü olmalı insanın. kötü yaşarsam korkusuyla yaşanmayan bir hayatı olmamalı.