Her akımın kendine özgü karakteristikleri vardır. Bu da sanatçının toplum ve çağının ruhunu nasıl yorumladığını gösterir.
Sanat akımları, genellikle belirli bir dönemin kültürel, sosyal ve politik özelliklerini yansıtır.
Sizlere alışılmışın dışında ve düzenin ötesine geçen bir akımdan ‘Dadaizm’den’ bahsetmek istiyorum.
Her sanat akımı önceki yazılarımda belirttiğim gibi sadece estetik zevk vermek için değil, toplumun sorunlarını yansıtmak için de ortaya çıkar. Sanat akımları Dadaizm’de olduğu gibi bir tepki olarak da ortaya çıkabilir.
Dadaizm, 20. yüzyılın başında ortaya çıkan radikal bir sanat akımıdır. Dadaizm sanatı bilinen tanımlamalardan özgürleşmeyi amaçlamıştır.
Bu akım 1. Dünya savaşı yıllarında başlamıştır.
O dönemin havası ise kargaşa ve yıkımdan ibaretti. İnsanlar bu savaşın yıkıcılığı ve anlamsızlığı karşısında umutsuzdu. Bu umutsuzluk ve kaos ise yaratıcı ruhları uyandırdı.
Dadaistler, eserlerinde genellikle rastlantısallığı , kaosu ve anlamsızlığı kutladılar. Çünkü sanat onlar için, belirli bir estetik değer taşımaktan çok, mevcut toplumsal ve politik düzenin eleştirisi ve sorgulaması anlamına geliyordu. Bu bir tavırdı.
Bu yüzden geleneksel sanat tekniklerini reddedip yenilikçi yöntemler kullandılar. Bu yöntemler, sanatın ne olması gerektiği konusunda katı kuralları olmayan bir anlayışa dayandı. Zamanla Dadaizm, diğer Avrupa şehirlerine yayıldı. Berlin, Paris ve New York gibi şehirlerde de kendine özgü izler bıraktı.
Ancak Dadaizm’in kendisi bir örgüt değil, bir tavır ve bir yaşam biçimiydi. Ve böylece, Dadaizm’in anlamsız gibi görünen mirası, sanatı ve düşünceyi dönüştürmeye devam etti, sanat dünyasına kalıcı bir iz bırakarak her zamankinden daha özgür ve deneysel bir yaklaşım sundu.