Stoacılık, M.Ö. 3. yüzyılda Antik Yunan'da ortaya çıkan bir felsefi akımdır ve insanın içsel huzurunu dışsal koşullardan bağımsız kılma üzerine yoğunlaşır. Stoacı düşünürler, yaşamda karşılaştığımız olayların çoğunun bizim kontrolümüzde olmadığını, ancak bu olaylara verdiğimiz tepkilerin tamamen bizim elimizde olduğunu savunurlar. Bu bakış açısı, bireyin içsel huzurunu sağlamada kritik bir rol oynar.

 Hayat, belirsizliklerle dolu bir yolculuktur. İnsanlar olarak, karşılaştığımız zorluklar ve beklenmedik olaylar karşısında genellikle endişe, kaygı ve stres yaşarız. Ancak Stoacı düşünce, bu durumlarla başa çıkmanın etkili bir yolunu sunar.

 Stoacılar, dışsal olayların çoğunun bizim kontrolümüz dışında olduğunu savunurlar. Marcus Aurelius'un dediği gibi, "Hayat, olaylar değil; olaylara verdiğimiz tepkilerdir." Bu, yaşamda başımıza gelen şeyleri değiştiremeyeceğimiz anlamına gelir. Örneğin, bir iş görüşmesinin sonucunu kontrol edemeyiz, ancak bu duruma nasıl yaklaşacağımızı belirleyebiliriz. Stresli bir durumda, olumlu bir tutum sergilemek ya da derin bir nefes almak gibi içsel tepkilerle bu durumu yönetebiliriz.

Epiktetos'un da  ifade ettiği gibi,

‘’Ne olursa olsun her şey bizim tutumumuza bağlıdır.’’

  Epiktetos’un sözünü derinlemesine düşündüğümüzde, kendimizi yenileme ve dönüştürme gücümüzü de fark ederiz. İçsel bir huzur ve denge sağlamak, dışsal koşullardan bağımsız olarak mümkün olabilir. Bu, bireyin kendi düşünce kalıplarını gözlemlemesi ve gerektiğinde değiştirmesiyle başlar. Kendimizi tanıdıkça, hangi durumlarda nasıl tepki verdiğimizi anlamak, bu değişimi kolaylaştırır. Bu söz yaşamın karmaşasında bize bir pusula sunuyor. Kontrol edemediğimiz dışsal olaylar karşısında, tutumumuzu belirlemek bizim elimizde. Kendimize soralım: Bu durumdan ne öğrenebilirim? Hangi olumlu yönde ilerleyebilirim? Bu tür sorular, bizi daha sağlıklı bir zihin yapısına yönlendirir ve hayatın sunduğu zorluklar karşısında daha dirençli olmamıza yardımcı olur.

Epiktetos  bizim en güçlü silahımızın tutumumuz olduğunu hatırlatıyor. Dış dünyada kontrol edemediğimiz birçok şey olabilir, ama kendi tepkilerimizi ve düşüncelerimizi yönetmek tamamen bizim elimizde. Epiktetos'un “Bize düşen, sadece kendi tepkilerimizi kontrol etmektir” sözü, bu anlayışın özüdür. Dışsal faktörlere odaklanmak ve bunlar üzerinde kontrol sahibi olma çabası, bireyi sürekli bir kaygı ve huzursuzluk içinde bırakabilir. Bunun yerine, dışsal durumları kabul etmek ve onlara karşı sağduyulu bir şekilde yaklaşmak, stoacı felsefenin temel taşlarındandır

Dışsal kontrolün sınırlı olduğunu kabul etmek, içsel huzuru bulmanın ilk adımıdır. Stoacı düşünce, yaşamın belirsizlikleri karşısında daha sağlam durmamızı sağlar. Unutmayalım ki, gerçek güç, dış dünyayı değil, iç dünyamızı kontrol edebilmekte yatar. İçsel huzuru bulmak, dışsal koşullardan bağımsız bir yolculuktur ve bu yolculukta Stoacı düşünce bize yol gösterir.

Marcus Aurelius'un “Kendine dön, içindeki dünyaya” ifadesi, bireyin kendi içsel dünyasına yönelmesinin önemini vurgular.insanın aklını ve duygularını kontrol altına almasını, dışsal olaylar karşısında dinginliğini korumasını öğretir. Stoacılığın sunduğu bu bakış açısı, modern yaşamın karmaşasında kaybolmuş olan bireyler için bir rehber niteliğindedir. İçsel huzuru bulmak, sadece bireyin değil, toplumun da daha sağlıklı bir hale gelmesine katkıda bulunur.  

Bu söz, özellikle modern dünyada kaygı ve belirsizlik içinde kaybolmuş olanlar için bir umut ışığıdır. Her gün karşılaştığımız zorluklar, hayatta kalma mücadelesi içinde kaybolmamıza neden olabilir. Ancak, olayların kendisi kadar, bu olaylara nasıl yanıt verdiğimiz de son derece önemlidir.

Hayatımızda karşılaştığımız zorluklar, çoğu zaman kaçınılmazdır. Ancak, bu zorluklara karşı geliştirdiğimiz tutum, bizi ya güçlendirir ya da zayıflatır. Örneğin, bir iş kaybı, birçok insan için büyük bir yıkım olabilirken, bir başkası için yeni fırsatların kapısını aralayabilir. Bu durum, sadece olayların kendisiyle değil, aynı zamanda bu olaylara yüklediğimiz anlamla da ilgilidir.

Eğer bir olaya olumsuz bir gözle bakıyorsak, bu durum bizi çaresizliğe sürükler. Ancak, o olaya bir fırsat olarak yaklaşmak, yeniden başlayabileceğimiz bir alan açar. Her durum, en azından bir ders veya bir deneyim sunar; bu yüzden tutumumuzu değiştirmek, hayatımıza yeni bir yön vermek için kritik öneme sahiptir