Köyümüzün yeşilin her tonuna boyalı yamaçlarında ilkbahar geldi mi papatyalarla bezeli tarlalarda oyun oynayan gençleri hatırlıyorum. Ellerinde kitapları, gözlerinde umutla bakan o çocuklar... 

Kimileri tıp fakültesine gitti, kimileri öğretmen kimisi avukat oldu.  Kimi de hayallerinin peşinden bir başka şehirde yaşamına devam etti. Her biri, bu toprağın umudu, geleceğe açılan kapısıydı.

Aslında bana göre gençlik, yalnızca bir yaş aralığı değildir. Gençlik, aynı zamanda bir inanç, bir azim, bir ruhtur. Bir milletin yüreğinde atan taze heyecandır. 

Türk gençliği ise bu ruhun en güçlü yansımasıdır.

Gençliği olmayan bir millet, kök salamamış bir ağaç gibidir. Ne göğe uzanabilir, ne de meyve verebilir. Ama Türk milletinin toprağı bereketlidir. Bu bereket, yüzlerce yıllık bir kültürden, gelenekten, inançtan beslenir. Ve işte bu nedenle Türk gençliği, tarih boyunca omuzlarında sorumluluk taşımaktan kaçmamıştır.

Nasıl bir gençlik istiyoruz?

Bugün kimlik bunalımı yaşayan, uyuşturucu dünyasının demir dişleri arasında öğütülmeye çalışılan bir gençlik varlığı önümüzde dursa da sizi bilmem ama ben gelecekten ümitliyim.

Pırıl pırıl başarılı, vatansever Atatürk’ün izinde gençler yok değil.

Hiç unutmam. Yıllar önce Alaattin Parkında otururken, üniversite sınavına hazırlanan bir genç delikanlıyla tanışmıştım. Kitaplarının arasında bir Atatürk rozeti vardı. “Ben hem doktor olmak istiyorum hem de köyüme dönüp insanlara hizmet etmek...” demişti. 

O cümlede o gencin gönül dünyasında ve zihninde hem bilgiye susamışlık hem de vatana bağlılık vardı.

İşte tam da böyle bizim gençler…
Milletine gönülden bağlı ama dünyaya da açık. 

Bakınız dünyanın en genç profesörü unvanına sahip Oktay Sinanoğlu bu gençlerden biridir.
Kendi kültürünü bilen ama başka kültürlere de saygılı.
Sorular sormaktan korkmayan, öğrenmekten yılmayan.
Tarihini bilen, geleceğini kurmaktan çekinmeyen…

Bir hatıra…

1980’li yılların henüz başı…Ortaokul öğrencisiydim. Dörtkonak köyünde bulunan annemin yokluğunu Gümüşhane’de omuzlayan ablam Hamiyet, beni elinden tutar gibi okula gönderirdi. Kalemimi, silgimi, defterimi yeri gelir kendi kısıtlı imkânlarıyla alır, her sayfanın üzerine usulca bir not iliştirirdi: “İyi oku, ileride bu vatana hizmet edeceksin”

Bir gün kıştı. Karaer Mahallesinin dik yokuşlu yolunda kara bata çıka yürürken, yanı başımda aynı okuldan bir genç daha vardı: Adı Adem’di. Ayakkabısının burnu yırtılmış, ama gözleri pırıl pırıldı. Elinde sadece bir kalem vardı. Soğuktan titrerken birden şöyle dedi: “Ben öğretmen olacağım, köydeki bütün çocuklar okusun diye.” O gün anladım ki, ideal sahibi bir genç, yokluk içinde bile umut üretebilir.

Adem şimdi öğretmen. O günden bugüne gözlerinde hiç sönmeyen o ışıkla görevini yapıyor. 

Onu ve onun gibi nice Türk gencini gördükçe içim umutla doluyor. Çünkü bu ülkenin mayasında inanç, azim ve sevda var.

Atatürk’ün gençliğe inancı…

"Ey Türk gençliği!" diyerek başlayan o anlam yüklü hitabında Atatürk, gençliğe bir ülkenin kaderini teslim etti. Çünkü O biliyordu ki, gençlik sadece bugünün değil, geleceğin de taşıyıcısıdır. 

Vicdanı hür, fikri hür bir gençlik, düşman çizmesiyle çiğnenmiş bir vatanı ayağa kaldırabilir. Nitekim öyle de oldu.

Bugün de bize düşen görev, gençlerimize güvenmek ve onlara hak ettikleri imkânı sunmaktır. Onlara sadece “oku” demek yetmez; düşünmelerine, üretmelerine, hayal kurmalarına da alan açmak gerekir.

Çünkü gençliğin nefesi kesilirse, bir milletin soluğu da tükenir.

Eğitim sistemimizde, kültür politikalarımızda, şehir planlamamızda, hatta sosyal medya düzenlemelerinde bile gençleri merkez alarak düşünmeliyiz. Çünkü onlar yalnızca yarının yöneticileri değil, bugünün taşıyıcılarıdır. Ve her gencin içinde saklı duran bir cevher vardır; doğru ellerde, doğru iklimde parlamayı bekleyen…

Neticede…

Unutmayalım ki, gençliğe yapılan her yatırım, aslında milletimizin yarınlarına dikilen sağlam temellerdir. Gençlerin gözlerindeki ışıltı, sadece umut değil, aynı zamanda bizim istikbalimize düşen yansımadır. Bu yüzden onlara sadece nasihat vermekle yetinmeyelim; dinleyelim, anlayalım, yol gösterelim. Sevgiyle yaklaşalım, örnek olalım.

Ey Türk gençliği;
Kendine inan. Okumaktan, araştırmaktan, sorgulamaktan asla vazgeçme.
Ahlaklı, adaletli, çalışkan ol.
Tarihini bil, kültürüne sahip çık, ama çağın da ruhunu yakala.
Zorluklardan korkma, çünkü sen bu milletin umudu, bu toprağın filizlenen çınarısın.
Senin cesaretin, bizim geleceğimizdir.

Yarınları daha aydınlık, daha özgür, daha adil bir Türkiye için:
Gençlerimize güvenelim.
Onları dinleyelim.
Ve her şeyden önce, onları yürekten sevelim.