Nezaket; kelime olarak başkalarına karşı saygılı ve incelikle davranmak, zarafet anlamlarına gelir. Nazik insan başkalarına her zaman saygılı, anlayışlı davranan ve insanlarla güzel geçinen kimsedir. 

Rabbimiz (c.c.) Yüce Kitabımızda “İyilikle kötülük bir olmaz. Sen kötülüğü en güzel bir şekilde sav. O zaman bir de göreceksin ki seninle arasında düşmanlık bulunan kimse kesinlikle sımsıcak bir dost oluvermiş!” (Fussilet 41/34) diye bizlere iyiliği, güzelliği tavsiye etmiştir. Peygamberimiz (s.a.v.) de şöyle buyurmaktadır: “Rıfktan (nezaketten) mahrum kalan bir kimse hayrın tamamından mahrum kalmıştır” (Ebû Dâvûd, Edeb, 11). İnsanın Cenab-ı Hak katında değer kazanmasına ve toplum içinde sevilip sayılmasına vesile olan nezaket; güler yüzlü, tatlı sözlü, sakin ve geçim ehli olmaktır. Sert ve kaba davranmamak, kalp kırmamaktır. İnsanın aklını karartan ve sonu hüsran olan öfkeye yenik düşmemek, sabırlı ve soğukkanlı olmaktır.

Peygamber Efendimiz yaşantısıyla nezaketin en güzel örneklerini sergilemiştir. Kur’an-ı Kerim de O’nun bu özelliğini öne çıkarır: “Sen Allah’ın rahmeti sayesinde insanlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı kalpli olsaydın onlar etrafından dağılır giderlerdi...” (Âl-i İmrân 3/159). Peygamberimiz bu kıymetli vasfını insanlara tavsiye etmiş, ümmetine güzel ahlakını miras bırakmıştır. Hz Aişe (r.anhâ) annemizden bize aktarılan tavsiyesinde de; “Muhakkak ki Allah, rıfk’ı  (her işinde yumuşak huylu, tatlı dilli, güler yüzlü ve kibar olmayı) sever” (Müslim, Birr, 77) buyurarak bizleri nezakete davet etmiştir.

Efendimizin yanında büyüyen Hz. Enes (r.a), O’nun nezaketini şöyle anlatır: “Allah Rasulü yolda bir kimseye rastlayıp onunla konuştuğu zaman, o kimse dönüp gidinceye kadar mübarek yüzünü ondan çevirmezdi, önce kendisi dönüp gitmezdi. Birisiyle tokalaştığı zaman, karşısındaki elini çekinceye kadar O elini çekmezdi. Hiçbir zaman O’nun dizlerini, yanında oturan kişinin dizlerinin önünde görmedik”

Peygamberimiz, konuşurken karşısındakinin gözlerine bakardı, O’nun konuşması hep yumuşak ve tane tane olurdu. Sesi yükselmezdi, kötü söz söylemezdi, kimseyi kırmaz, incitmezdi. Söz verdiği zaman mutlaka sözünde dururdu. O, Muhammedü’l-Emin’di. 

Topluluk içinde, yanlış yapan kişiyi bildiğinde bile; “İnsanlara ne oluyor ki böyle yapıyorlar” diye başlayan mübarek sözlerini umuma söyler, yanlış yapanı dışlamadan hatayı düzeltirdi.

Allah Rasulü kendisini ziyarete gelenlere ikramda bulunur, misafirine kendisi hizmet ederdi. Oturmaları için çok kere hırkasını serer, onları kendi hırkasının üzerine oturturdu.

Aile fertlerinin birbirine nezaketli olması, o ailede huzurun olması demektir. En çok birlikte vakit geçirilen aile bireylerinin birbirlerine yumuşak davranmaları, aile huzurunun en büyük temelidir. Bir ailede yumuşaklık, anlayış, güven varsa o aileden hayırlı nesiller çıkacak ve aile bireyleri huzur içinde yaşayacaktır. Toplumu inşa eden ailedeki nezaket de tüm topluma yayılacak, bu şekilde büyüyen nesiller zarafeti, inceliği, anlayışı her alana yayacaktır.

Efendimiz; insana, hayvana, eşyaya karşı aynı incelikle muamele ederdi. Hz. Aişe; “O’nun sertçe bir eşyaya bile vurduğunu görmedim” derdi. Mübarek yüzü mütebessimdi, teşekkür etmeyi severdi. “İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah’a da şükretmez” (Tirmizî, Birr, 35) buyurmuş, birbirini seven ve sayan bir toplum inşa etmiştir. Peygamberimiz; “Din kardeşinin kabına su doldurman sadakadır, güler yüzlü olmak bir sadakadır, yol sorana yol göstermek sadakadır, güzel söz sadakadır” (Tirmizî, Birr, 36) tavsiyeleriyle de birbirimize nazik oluşumuzun ibadet değerinde olduğunu bize öğretmiştir. Müminin her türlü aşırılıktan, kabalıktan, şiddetten uzak durmasını tavsiye etmiştir.

Son söz olarak; Rabbimiz bizleri nazik, zarif, incitmeyen, hata yapınca özür dilemeyi bilen, nefsinin esiri olmayan kullarından eylesin...

 Hacer TİFTİK

Vaiz