İnsan yaşamının belirli dönemlerinde geç kalmışlık hissini yaşayabilir.

İsteklerimizi gerçekleştirmek için zamanın geçmiş olması hissi…

Zamanında harekete geçmemiş olduğumuz düşüncesi, bizi psikolojik olarak oldukça olumsuz etkiliyor.

Ve bizi daha da isteksizleştiriyor, hiçbir şey yapmamaya, daha da karamsar düşüncelere itiyor.

Bu duygu başarısız, kendisini gerçekleştirememiş hedeflerine ulaşamamış insanlara has bir duygu değil.

En başarılı insanlar, hayallerini gerçekleştirmiş, çok iyi konumda olan insanlar da bu hissi yaşayabilirler.

Ne konumda olursa olsun, insanın hep bir parçası bir şeye geç kalmış gibi hisseder.

Bunun başlıca sebeplerinden birisi de kendimizi kıyaslamaktır.

Kıyas yapmak çok da doğru değildir.

Kendimizi kıyasladığımız sürece huzur bulamayız. Hep bir şeyler eksik gelir, hep bir geç kalmışlık hissi gelir üzerimize oysaki!

Hiç kimse hayatını aynı sırayla yaşamaz, yaşamak zorunda da değildir.

Kalıplaşmış yaşantılar,

Çevremizin baskısı,

Toplumun beklentileri, bizi baskılıyor olabilir.

Bizim istediğimiz hayatla örtüşmüyor olabilir. Bunun için kendimizi suçlamamalıyız.

Herkes kendi zamanına göre yaşar.

Kimseyle yolumuz bir değil.

Engellerimiz bir değil.

Tek engel geç kalmış olduğumuzu düşünmemiz olabilir.

Herkesin yaşam tecrübeleri, hayattan beklentileri, yaşamla mücadelesi farklıdır.

40 yaşında üniversiteye başlayabilirsin…

Hayat seni bir süre yerinde saydırıyor gibi gelebilir, boşlukta hissedebilirsin.

25 yaşında çok iyi kariyer sahibi bir yönetici olabilirsin.

60 yaşında bambaşka bir hayatı seçebilirsin.

Bazen de hayatında hiçbir şeye ulaşamamış zamanın içinde kaybolmuş, çok kırılmış hissedersin ama kırıldığın yerden de güçlenirsin.

Elinden geleni yaptığın halde endişeye kapılırsan bil ki sadece bazı şeylerin vakti gelmemiştir.

Hz. Mevlana’nın dediği gibi;

“Her şey vaktini bekler,

Ne gül vaktinden önce açar,

Ne güneş vaktinden erken doğar,

Bekle, senin olan sana gelecektir.’’