Anadolu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Şafak Ertan Çomaklı'nın görevinden istifa etmesinin etki ve yankıları sürüyor. Adeta bir gece ansızın Eskişehir'de göreve başlayan Prof. Dr. Çomaklı, yine bir gece ansızın görevinden istifa etti desek yanlış söylemiş olmayız. Gelişi de gidişi de sadece Eskişehir değil ülke gündemini oldukça meşgul etti. Sanırım bu kadar çok tartışılmasının nedeni de hiç şüphesiz ki Anadolu Üniversitesi gibi dünyanın en prestijli, en geniş öğrenci ağına sahip ve şehir-üniversite bütünlüğünü en iyi sağlayan bir yapının rektörü olmasıydı. Çünkü Yılmaz Büyükerşen gibi, Fevzi Sürmeli gibi, Engin Ataç gibi, Naci Gündoğan gibi vizyon sahibi ve büyük projelere imza atan ve sadece bilimi değil yaşamın tüm genelini kucaklamayı uzun yıllar içinde başarmış Anadolu Üniversitesi rektörlüğü her zaman dikkatleri üzerinde toplayan bir görevdir.

Prof. Dr. Çomaklı'nın başarılı olup olmadığı ya da geliş-gidiş nedenlerini tartışmanın şu süreçte kimseye bir şey kazandırmayacağı düşüncesindeyim. Sadece konuya öncesi-sonrası gözüyle bakmak gerektiğine inanıyorum. Çünkü benim aklıma üniversite denince bilim, bilimsel eğitim, yaşama katkı, topluma dönüklük ve değişim-dönüşüm süreçleri gelmektedir. Şayet bir üniversite başta bilim olmak üzere yaşama bir katkısı yoksa hatta bulunduğu kente, bölgeye bir artı değer katamıyorsa tartışmalara açık hale gelmektedir. En azından bu Eskişehir ölçeğinde bu şekilde algılanmaktadır. Çok kabaca nasıl ki bir sağlık kuruluşundan hastaları iyileştirmek, bir basın kuruluşundan habere ulaşmak, bir meslek odasından meslek üyelerinin sorunlarını çözmek gibi en temel görevler bekleniyorsa üniversitelerden de hepsinden önce bilim üretmeleri beklenir. Çünkü bilim, üniversitelerin üzerinde durması gereken en asli ve temel sorumluluk alanıdır. Bir üniversitenin bilim üretimi de bilimsel makale sayıları ile hayata geçirilen uygulamalı projeler ile ölçülür. Anadolu Üniversitesi gibi sosyal bilimler ile birlikte eğitim bilimleri konusunda deneyimli bir üniversitenin bilime katkısı da hiç şüphesiz akademisyenlerinin bilimsel makale sayılarıdır.

FEVZİ SÜRMELİ DÖNEMİNDE BAŞLAYAN SIÇRAMA
NACİ GÜNDOĞAN DÖNEMİNDE ZİRVE YAPTI

Konuya tamamen bu açıdan baktığımız zaman Anadolu Üniversitesi rektörlerinin hemen hepsinin bir önceki dönemin üzerine koyarak bilim üretimi konusunda çok büyük bir başarıya imza attığını görmekteyiz. Bu alanda tüm verilerin derlendiği web of science verilerine baktığımız zaman yıllar itibariyle Anadolu Üniversitesi tarafından üretilen bilimsel makale sayıları çok şeyi açıklıyor. Sadece geçiş dönemlerini çıkartırsak her geçen yıl Anadolu Üniversitesi'nin sürekli yükselen bir başarıya imza attığını görüyoruz. Özellikle 1990'lardan itibaren başlayan yükselme eğilimi 2000'li yıllarda zirveye çıkıyor. Engin Ataç döneminde (1997-2004) başlayan ivme Prof. Dr. Fevzi Sürmeli zamanında (2005-2009) daha da artarak ve sürekli artış göstererek oldukça başarılı bir dönem yaşandığını gösteriyor. Prof. Dr. Sürmeli'nin ardından göreve atanan Prof. Dr. Davut Aydın (2009-2014) döneminde inişli çıkışlı bir grafikle düşüş eğilimi yaşansa da Prof. Dr. Naci Gündoğan zamanında (2014-2018) tekrar yükselişe geçerek Anadolu Üniversitesi tarihinin en yüksek başarı grafiği sergileniyor. Görülüyor ki her geçen yıl artacak şekilde rekor sayıda makale yayınlanmış. Ancak çok ilginç ki 1990'larda başlayan bu yükselme ve bilim üretimi 2019 yılında rekor bir azalışa imza atmış ve 10 yıl öncesine dönülmüş. Prof. Dr. Naci Gündoğan zamanı olan 2017 ve 2018'de tepe noktasında olan bilim üretimi bıçakla kesilir gibi kesilmiş. Bana göre asıl bu konunun üzerinde durmak ve tartışmak gereklidir.

Kısacası Anadolu Üniversitesi rektörlerini bilim üretimi konusunda ele alırsak her rektörün bir önceki dönemin üstüne koyarak ilerleme kaydettiğini, Fevzi Sürmeli zamanında başlayan yükselişin Davut Aydın zamanında iniş çıkış gösterse de yine de yükseliş gösterdiğini, Naci Gündoğan zamanında ise tarihin en yüksek sayılarına ulaştığını görüyoruz. Ancak 2019 yılı bilimsel yayın performansında yaşanan bu gerilemenin bana göre Üniversitenin en ciddi şekilde ele alması gereken sorun olduğuna inanıyorum. Bu performansın düşmesinde hiç şüphesiz bölünmenin yarattığı etki olduğunu kabul ederek üniversitenin tekrar bilim üretimi ile gündeme gelmesini diliyorum.