Ana, baba ocağı, ata toprağı Malıcı her ziyaretimizde, (Cumhuriyet Meydanında) Ay yıldızın gölgesinde çay ve muhabbet sofralarına buyur edilir, eş, dost, hısım, akrabalarla muhabbet yudumlardık her daim, halende bu böyledir…
Ana, baba ocağı, ata toprağı Malıcı her ziyaretimizde, (Cumhuriyet Meydanında) Ay yıldızın gölgesinde çay ve muhabbet sofralarına buyur edilir, eş, dost, hısım, akrabalarla muhabbet yudumlardık her daim, halende bu böyledir…
Birçok kez de asırlık Çınar’ın İzzet hocamızın muhabbeti ile demlenmişliğimiz de vardır hani!
ÇOCUKLUK İNSANIN ANAVATANIDIR!
Anavatanımız /çocukluğumuzda babamızın, ağabeyimizin yanında başlayan esnaflığımız, devam eden süreçte üniversite ile askerlik arası dönemde de bulunduğumuz Malıçta, Baba yadigârı Güven Çay evi kelimelere sığmayacak berekette insanları ağırlardı… 7’den 70’e, 70’den 90’a birçok ev sahibimiz vardı… Müşteri ifadesi ıraktı bize… Yaş ortalaması yüksekti tecrübe ve bereket gibi… Alışılagelmişin dışında çekyat ve sedir düzenindeki çay evi bir ticarethaneden uzaktı…
Muhabbet sofraları kurulurdu her gün, hem de defalarca…
Hayallerimiz vardı koca koca kaleler misali kurduğumuz…
‘Umut her zaman vardır’ diyerek mutlu olan çocuklardık biz…
Her birimizin birer hikâyesi varmış oysa ruhumuzu zenginleştiren, bunu da çok geç anladık…
Keşke çok daha fazla hayal kursaydık, keşke daha çok çocuk kalsaydık diyorum bazen…
Belki de daha çok hayal kursaydık çocuk kalmayı başarırdık diyorum /her daim!
Hayal dediğimiz şey ne değerliymiş oysa…
Umut ne güçlü silahmış yakıp kavuran, sarıp armalayan…
Büyüdükten sonra anlaşılıyormuş, bunu da çok sonra anladık…
FERDİ BABA ‘AH BİR ÇOCUK OLSAYDIM’ DERDİ…
Ferdi Tayfur çalardı kasetlerde biz çocukken…
‘Ah bir çocuk olsaydım parklarda oynasaydım
Dertten kederden uzak arkadaşlar bulsaydım
Büyüdüm de ne oldu ömrüm kederle doldu
Çocukluk günlerimi gönlüm hep arar oldu
Seller gibi coşardım kanatlanır uçardım
Bu duygular içinde ah bir çocuk olsaydım
Umutlarım yel oldu gözyaşlarım sel oldu
Yasamak azap oldu ah bir çocuk olsaydım
Nerede o saf dostluklar nereye kayboldular
O çocukluk günlerim mazide mi kaldılar…’ dinlerdik anlamasak ta, dinleyenlerin içten bir ahh çektiğini görürdük te idrak edemezdik… İdrak nedir bilir mi çocuk onu da bilmezdik…
Ferdi baba neden çocukluğuna dönmek istiyor diye sorardık birbirimize… Bizde büyümek isterdik oysa /onu da büyüyünce anladık…
ADAM ADAM GÖLGESİNDE YETİŞİR…
Adam adam gölgesinde yetişir ya hani! Gölgesi olan adamlar tanıdım onlarca, yüzlerce… Gölgemiz olur mu bilmem! Sayıyla tarif etmek haksızlık olacakmış gibi sanki! Kimi baba, kimi emmi dostuydu… Kimi hısım, kimi akraba idi… Hatırları vardı, hatrı sayılırdı biner biner… Her biri candı, gidişleri büyük boşluklar bıraktı gönüllerde /yeri bir türlü doldurulamayan… Her biri kayıp giden yıldızlar misali…
Öyle güzel insan tanımışım ki o yıllarda, öyle lezzetli tecrübeler edinmişiz ki tadı damağımızda halen… Ve cidden hissediyoruz eksikliğini inanın… Dili olsa da bir konuşsa o yıllar, raflar dolar kitapla…
Bİ ORALET!
Güven çay evinin, o mekânın dünden bugüne müdavimlerindendi İzzet hoca… Selam verir, sessizce bir kenara oturur titrek lakin samimi ses tonuyla ‘Bi Oralet’ derdi… Oralet içerdi en demlisinden… Bazen her gün, bazen gün aşırı gelirdi… Gelemediği hafta merak edilirdi… Oralet içerken de sükût lehçesini kullanırdı… Soran olursa cevap verir, frekansının tutuğu kişiyle de halleşirdi… Mutevazılığın vücut bulmuş haliyid… Tamda bu noktada nasipli olanlardanız demek isterim… Bazen bi oraletin yanına demli bi çay ilave eder, yanına oturuverirdim…
Paylaşımlarımızda ki ‘Dostunda ÇAY'ında demlisini içtimse geldim...’ düşüncesi bereketimiz büyüklerimizle demlenen çay, edilen muhabbetten hasıl olmuştur desek yalan olmaz…
Asırlık çınardı… Malıcın ve belki de Cumhuriyet tarihinin ilk öğretmenlerindendi İzzet Sarıkaya… Nam-ı diğer İzzet hoca…
1947 yılında Köy Enstitüsü mezunu olan, uzun yıllar eğitim camiasına hizmet eden, yüzlerce, binlerce insan yetiştiren Mihalıççık ilçesinin en yaşlı Öğretmeniydi İzzet Sarıoğlu…
Her daim ifade ederim, yinelemek isterim;
Geçmişten günümüze ‘âlimlik’, ‘muallimlik’ derken bu kutlu yol muasır medeniyete ulaşmak için ‘öğretmenlik’ ile kesişmiştir bir nevi…
Âlimlerin, muallimlerin ve öğretmenlerin adamlık üzerinde etkisi, ana-baba ve çevremizin etkisinden fersah fersah üstündür...
Çünkü toplumu yetiştirende öğretmenlerdir...
Buram buram Öğretmenlik kokardı her sözünde...
Muhabbeti dilinde değil, sanırsınız yüreğindeydi...
LAF ARAMIZDA KIRGINDI İZZET HOCA!
Geçtiğimiz yıllarda Ramazan Öztürk Bey ile istişare etmiş, bir yazı da kaleme almıştık İzzet hocamızla alakalı...
Malıçlıyım diyenler bilir İzzet hocamızı...
(Laf aramızda öğrencilerinin vefasızlığından dem vurmuştu, elçiye zeval olmaz derler, iletelim istedik)
Akabinde ilk fırsatta Malıç Cumhuriyet meydanında denk geldi buyur ettik, İzzet hocama bi oralet, bize de çay, en demlisinden dedik ve sohbete koyulduk…
İzzet Sarıkaya bizim öğretmenimiz değildi belki, derslerimize de girmedi, zaten muallimdi kendisi… Lakin öğrenciydik hepimiz, öğrencilerinin yerine koymuştuk kendimizi ve dahi vefasızlık hastalığına azda olsa merhem olmaktı derdiniz!
…/…
Ve demiştik ki;
Malıcın hafızalarından adeta canlı bir tarihtir...
Adam, adam gölgesinde yetişir' deriz ya hep!
Geçen yıl gölgelenmiştik adamlığında...
Sade, kanaatkâr, hırstan, gösterişten uzak paylaşmacı bir adam...
Mevzu ÇAY'a geldiğinde 'benimki oralet olsun oğlum' J demiş, çay ve dahi oralet karışımı muhabbetinden istifade etmiştim...
Her şeye rağmen içten, samimi dualar etti bize /herkese...’ demiştim…
…/…
Laf aramızda içten içe cidden kırgındı İzzet hocam... Yetiştirdiği, adam ettiği öğrencilerim! Diyor ve susuyordu öylece... Suküt lehçesi devreye giriyor daha çok konuşuyordu söyleyemediklerini…
Lafın tamamı çocuğa denir... Siz anlayıverin o güzel gönlün sesini... Duyuverin...
Öğretmenine vefa güzeldir...
Arayıp, soruverin...
Elçiyiz biz, zeval olmaz...’ diye de ilave etmiştim…
…/…
Ulaşabildiğimiz öğrencilerimize köprü olup iletmiştim kırgınlığını…
Kim aradı kim sordu, kim konuştu gönül aldı bilemem!
Bildiğim bir şey var ki artık çok geç!
İzzet hoca zahir idi, batın oldu, göçtü ebedi âleme…
Bir gerçek var ki kırgın gitti İzzet hoca!
…/…
Not: Cenazesi geçtiğimiz hafta sade bir katılımla ikindi namazına müteakip Malıç ilçe mezarlığında toprağa verildi…
İzzet hocamıza Allah cc’dan rahmet, yakınlarına sabır ve sadır genişliği diliyorum…
…/…
Ezcümle;
Dememiz odur ki! Öğretmenlerin bulunmadığı bir toplum ‘ÇAY’ı olmayan bir muhabbet gibidir...
Kelimele kifayetsiz... Azımızı çok bilin...
Bugün bu yazıyı okuyabiliyorsak bu siz öğretmenlerimiz sayesinde...
24 Kasım bir fırsat öğretmenlerimizi aramak, gönüllerini almak için bir fırsat…
Belki de son fırsat kim bilir!
Bizler bütün Türk Milleti adına, bizler sizlerden razıyız öğretmenim…
Allah (cc)’da sizlerden razı olsun...
Ves’selam.