Bugün oğlumun veli toplantısındaydım. Daha doğrusu öğretmen-veli görüşme gününde. Ortaokulda olan oğlumun sanırım altı öğretmeni ile görüştüm. Her bir öğretmenin odasının önündeki kuyrukta uzun uzun bekledim. Her görüşmenin üç dakika sürmesi gerektiğine dair pek çok uyarıcı asılmışken etrafa bazı veliler nedense içeriden çıkmakta zorlandılar. Öğretmene ya çok şey sordular ya çok şey anlattılar, bilemiyorum.
Benim görüşmelerim pek üç dakikayı geçmedi çünkü hemen hepsinde aşağıda yazacağım aynı konuşmaları yaptık. İçeri giriyorum, kendimi tanıtıyorum. Öğretmen listesinden öğrenciyi buluyor ve başlıyor;
- Hoş geldiniz, oğlunuz çok akıllı bir çocuk. Arkadaşlarına ve bizlere karşı duyarlı ve saygılı. Not ortalaması şöyle, ama ödevlerini sıkı takip etmiyor. Lütfen siz takip edin.
Dinliyorum, son cümleye kadar.
‘Ben ödev takip etmem Hocam. Kendisi yapar ise yapar, yapmaz ise sizin göstereceğiniz tepkiye ve sonuçlarına katlanır.’
- Ama biliyorsunuz bizim okulumuzun velilerinde ödevleri takip edebilmesi için bir sistem var. Bunu yapmanız için kuruldu bu sistem.”
‘Evet, o sistemi duydum ve henüz hiç bakmadım. Bakmayı da düşünmüyorum. Ödevleri takip etmesi gereken kişi oğlum ve kontrolde sizin işiniz, benim değil.’
- Peki, bunu neden yapıyorsunuz?
‘Hocam, ben de eğitimciyim ve ödevin aile de bir soruna dönüşmesine karşıyım. Tamam, tekrar öğrenmeyi pekiştirmesi açısından yararlı ama kontrolcüsü veli olmamalı. Kontrol veliye bırakıldığında ve bu konuda takip veliden beklenildiğinde evde bazı sorunlara sebep olabiliyor. En basiti anne-baba ve çocuk arası her akşam bir ödev gerginliği yaşanıyor. Tüm günü okulda geçiren çocuğun bir de evde sınırlı zaman geçirdiği anne-babası ile ödev yüzünden sorun yaşamasını doğru bulmuyorum. Ben her akşam oğluma yapması gereken ödevleri var ise yapmasını hatırlatır ve bırakırım. Yapmaz ise okulda ki sonuçlarına katlanacağını bilir.’
- Ama unutmayın, iki sene sonra TEOG sınavı var. Şimdiden başlayıp daha fazla test çözmesi gerek.
‘Sayın Hocam, TEOG sistemi iki sene sonra neye dönüşecek belli bile değil. Üstelik benim ne oğlumdan ne sizden o sınava hazırlanıp, muhteşem bir sonuç getirmesi yönünde bir beklentim yok. Elinden geleni yapar, bu iyi bir sonuç getirirse ne ala, getirmez ise ona göre bir süreç yaşarız. Şimdiden ilerde ne olacağı belli olmayan bir sistem için çocuğumu zorlamam.’
- Anladım, ilginç bir velisiniz. Pek karşılamıyorum sizin gibi veli ile daha çok çalışsın, daha çok test çözsün dediğimde çoğu veli memnun oluyor. Ve onlarda benden aynısını istiyor. Sizin benden istediğiniz bir şey var mı ?
‘Var Hocam, tek bir şey istiyorum. Çocuğumla olumlu duygusal bağ kurun lütfen. Çünkü benim oğlum sevmediği öğretmenden bir şey öğrenmiyor. Ve ben inanıyorum ki tüm çocuklar böyle. Eğer siz onlarla olumlu duygusal bağ kurarsanız, bu bağ sayesinde derste anlattığınız her şeyi dikkatle dinleyecek ve doğal olarak öğrenecekler zaten. Her çocuğu sevmek zor, bunu yapın demiyorum ama en azından olumlu bir bağ kurun. Benim oğlum işitsel ve görsel bir çocuk, yani sizinle olumlu bir bağı varsa derste anlattığınız, tahtaya yazdığınız her şeyi zaten öğreniyor. Ve inanın bana bunun üstüne ödev yapmasına da gerek olmuyor.’
Teşekkür edip çıkıyor ve diğer öğretmenle aynı şeyleri konuşmak üzere yan odaya geçiyorum.
Uzun yıllardır hem eğitimciyim hem anneyim. Hem öğrencilerimden hem çocuklarımdan bu konuda çok şey öğrendim ve yaşadım.
Sırf öğretmenini sevmiyor diye başarılı olduğu bir derste gerileyen ya da öğretmenini sevdi diye daha önce hiç ilgisi çekmemiş derste birden çok ilgili olmaya başlayan öğrenciler gördüm. Öğretmenlik cidden çok zor bir iş bunu ben de yaşıyorum. Her öğrenciyi sevmek ya da her an sevgi dolu davranmak kolay yapılır bir şey değil. Ama şunu unutmamak için ben kendimi sık uyarıyorum;
‘Öğrencilerin sana olan duyguları çok önemli ve eğer bu mesleğe soyunduysan sınıfa girdiğin anda her çocukla bir şekilde olumlu duygusal bir temas kur. Bazen bir söz, bazen bir göz teması, bazen belki sırtını sıvazlama ya da başını okşama ile seninle bir bağ kurmadan o sınıftan tek bir öğrencinin bile çıkmasına izin verme.’
Bu anlamlı yazı eğitimci ‘Sema Deniz’ Hanımefendi’ye ait…
…/…
Bu yazıyı, ‘Eğitime dair hassas olduğunu biliyorum, ilgileneceğini de düşündüğüm, ‘belki köşene taşırsın düşüncesiyle gönderiyorum’ notuyla çok değer verdiğim Ehl-i Dil bir can gönderdi… İyi ki göndermiş…
Sema Hanım’ın oğlu yıllar önce o dönem adı TEOG olan liseye geçiş sınavından önce kaleme aldığı bir yazı… ‘Bir şekilde zamansız bir yazıya dönüştü, ancak eğitim sistemi sınav odaklı olmaktan çıktığında güncelliğini yitirebilir’ diye de not düşmüş… Nasıl düşmesin, Sema Hanımın öngördüğü gibi artık TEOG (Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş) yok… Yerine 2013-2017 yılları arasında LGS (Liseye Geçiş Sistemi) uygulaması geçti…
Maalesef sorunlar devam ediyor ki Sema Hanım yer yer paylaşıyor… Sorunların devam ettiğini düşünen bir kul olarak belki birileri okur, birilerine dokunur umuduyla köşemize taşıyoruz…
…/…
Bu yazıyı defalarca okudum, yazmadan önce…
Kendi öğrencilik yıllarımı getirdim gözümün önüne, sonra da oğluma velilik yaptığımız yılları… Hala da yapıyoruz, yapacağız… Diğer yandan bakarsak o bizim evladımız, yavrumuz, bizler ise onun/onların ana-babası…
‘Öğrenci velisi, bir öğrencinin eğitim hayatı boyunca onun bakımını, eğitimini ve gelişimini üstlenen, yasal sorumluluğa sahip olan, koruyan kişidir.’ İşte tanımı bu! Yıllarca ezberletilen kavramlardan sadece birisi gibi öğle değil mi?
Değil hâlbuki!
Velilik öyle kolay yapılacak bir şey değil bu arada… Onlar evlat/evlatlarımız, Allah cc’ın emanetlerinden, gelecek nesillerimizden bahsediyoruz..
Açın GOGGLE EMMİYİ bakın ne cevap verecek sizlere! Baktım ben! Milyonlarca öğrenci velisi kimdir diye aramışlar! Daha da ilginç olanı eğitimciler, öğrenci velisi ve görevleri diye yüzlerce binerce makale yazı yayınlamışlar! Bu yazıları kaleme alanlar eğitimciler keşke velilerle değil de öğrencilerle bir tık daha fazla ilgilenseymiş dedim içimden… Ne kadar acı!
Sema Hanım önemli bir konuya değinmiş… Sizce de çok doğru değil mi? Üşenmeyin bakıverin çevrenize… Çocuğuyla sırf bu şekilde sorun yaşayan, mücadele eden, kavga eden yığınla ‘veli’ göreceksiniz! Veli görmek te kolay değil bu arada! Kelime anlamına bakın anlarsınız…
Bu konuyu birçok eğitimci arkadaşımla da veli ile de istişare etme fırsatım oldu… ‘Eğitimci dediğin işte bu kadının anlattığı gibi olmalı’ diyenler ezici çoğunlukta… O halde nerede hata yapıyoruz diye sormalıyız kendimize!
Birçok hısım akrabam, yeğenlerim, arkadaşlarım eğitimci… İşini layığıyla yapana zerre lafımız olmaz, olamaz bilenler bilir, her daim savunuruz… Hz. Ali Efendimizin ‘Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum’ şiarında olduğu gibi saygımız sonsuz bir harf öğretene dahi! Lakin çok mu müfredata sisteme boğdurduk biz eğitimcilerimizi?
Sadece kitaptan bir şey okumakla vs. Öğretmen olunamayacağını onlar bilmiyor mu? Gerçek eğitimcinin önce çocukların gönlüne girip sonra beyinlerini eğitmekle, öğretmekle olunacağını bilmiyor olabilirler mi?
Geçmişi hatırlayın lütfen;
Özellikle 40 yaş üstü okurlarımıza şimdinin velilerine sesleniyorum…
Ödevimizi yapmayı bazen unutur, yatmadan yapardık… Ya da sabah erkenden kalkar bir şekilde yapardık… Velilerimizin haberi dahi olmazdı… Ömrümün herhangi bir anında merhum ana-babam dâhil bir Allah’ın kulu bana ödevini yaptın mı dediğini hatırlamıyorum…
Ödevi yapamadık diyelim…
‘Öğretmenim, akşam elektrikler gitti’ tatlı yalanını söylerdik doğduğumuz yörede elektrik varsa tabi! Yoksa gaz lambasının yağı bitti, misafir geldi vs. mazeretler üretirdik… Öğretmenlerimiz de bilirdi bizlerde bilirdik, bilirdik ki, ödevi yaparsak iyi not alır, yapmazsak cezasını çekerdik bu kadar net!
Yapmazsak yüzümüzde kızarırdı bazen mahcubiyetten! Kulaklarımız uzardı, bazense yanaklarımız yanardı… Kimi zaman 5 parmağımızı birleştirmemiz istenirdi cetvelle buluşturmak için… Ve hiçbirimizin velisi okul basıp öğretmeni tartaklamazdı… İyi ki diyorum hep, öğretmenime de dedim, keşke daha fazla çekseydiniz kulaklarımızı… Hiç şikâyetimiz olmadı, olmamalıydı da zaten! Ana-babaya söylesek birde onların tedrisatından geçeceğimizi bilirdik…
Ödev takip sistemi vs’de yoktu! Devir değişti’ dediğinizi duyar gibiyim… Evet, maalesef sadece değişen devir değil, eğitimciler, öğrenciler, veliler de değişti… Değişmeyen ne kaldı ki! Lakin duyarlı insan hiç değişmedi, değişmemeli… Öğretmenler müfredatın, sistemin ardına sığınmamalı, veli üzerine tüm sorumlulukları yıkmamalı… Gerçek öğretmen farkını göstermeli, öğrenciye kendini sevdirmeli… Bir tek öğrenciyi /neslimizi kurtarsa bunu başarı saymalı diye düşünüyorum…
Öğretmen-öğrenci-veli işbirliğine açık olmalı, bu net!
Elbette ki öğrenciyle-veliyi-öğretmeni karşı karşıya getiren ödev vb. gerginliğine sebep olan bu sistemi bende sıkıntılı buluyorum… Maalesef gerçek şu ki elbirliğiyle ‘yarış atlarına’ çevirdik evlatlarımızı…
Sorumluluk bilinci evde gelişir, okulda pekişir bunu da unutmamak lazım…
Ezcümle; Yazdıklarımız mutlak doğru olmayabilir, sizlerin de fikrini öğrenmek istiyorum efendim.
Çünkü çocuk bizim çocuğumuz, bizim gencimiz, başarılı ya da başarısız olsunlar onlar bizim çocuklarımız, gelecek nesillerimiz…
Ves’selam…