Eskişehir şehir tiyatrolarının ilk prömiyeri ..Müzikal bir eser ile açıldı..

Eskişehir şehir tiyatrolarının ilk prömiyeri ..Müzikal bir eser ile açıldı..

Lüks hayat bazen lüküs hayat oluverir..

10 yıl sonra tekrar izledim lüküs hayatı. En önemlisi torunumla birlikte izlemekti.

Cemal Reşit Rey’in 1933 yılında bestelediği, librettosunu ise Ekrem Reşit Rey’in yazdığı iki perdeden oluşan ünlü müzikal “Lüküs Hayat”ı tekrar izlerken bugünün saraylıları ve medya fenomenlerinin tele volelik magazinsel haberleri bir bir geçti gözlerimin önünden.. Sanki hiçbir şey değişmemiş gibi geldi bana..

Bir sınıf atlamanın yansımalarını Ekrem reşit bey eleştirel olarak ne güzel yazmış bu tiyatro eserini.

Şişli’de bir apartıman, Yoksa eğer hâlin yaman, 
Nikel, kübik mobilyalar,  Duvarda yağlı boyalar,
İki tane otomobil,  Biri açık, biri değil, 
Aşçı, uşak hizmetçiler,  Dolu mutfak, dolu kiler. 
Hey! Lüküs hayat! Lüküs hayat!  Bak keyfine yan gel de yat!
Ne ömür şey! Oh ne rahat!  Yoktur eşin lüküs hayat! 
Yaz gelince adadasın,  Mayo giymiş kumlardasın, 
Etrafında güzel kızlar,  Canın çeker burnun sızlar,  
Hanım motorla dolaşır, Hanım serbest, kim karışır, 
Takarsın şeyleri bazı, Dünya böyle, sen ol razı. 
Sen de kendi hesabına, Topla akşam etrafına,  
Sarıları, esmerleri, Kır şampanya kadehleri. 
 Hey! Lüküs hayat! Lüküs hayat!  
Bak keyfine yan gel de yat! 
Ne ömür şey! Oh ne rahat!  
Yoktur eşin lüküs hayat! 

Türk tiyatrosunun klasik eserlerinden birisidir. Cumhuriyet'in ilk yıllarında devlet politikası olmanın dışında bir moda halini alan batılılaşmanın, kibarlık budalalığına dönüşmesini konu edinir. Toplumun iki ayrı sınıfını ele almıştır. Yaşamını hırsızlıkla sürdüren alt sınıfın yanında, "zengin" kimliği ile yaşamasına rağmen elindekileri, har vurup harman savurduğu için parasız kaldığından birbirini dolandırarak "Lüküs Hayat" süren, çıkar üzerine ilişkiler kurmuş bir üst kesim vardır. Ortamın komik bir tablosu çizilir. Lüks hayat ve parayla saadet hülyaları… Gösteriş, şaşaa, para ve sefa. İşte alafranga! Lakin abartı, özenti, müsriflik ve cefa. 

Rıza ve Fıstık’ ın hırsızlık yapmak için girdikleri zengin bir köşkte, kendilerini kıyafet balosunda bulmasıyla başlar ve olaylar gelişir.

Küçük hırsız olmayacaksın! Büyük hırsız olacaksın. Her yerde itibar görürsün repliği cuk diye oturmuş..

İzleyenlerin beğenisini topladı. 

Teknoloji ile birlikte gelişen sahne ve sesler netti. Oyuncuların performansları iyi idi. Arada bir ince mizahi politik göndermeler yapılması alkışlandı. Metaforlar yerindeydi. Sanatçıların ara sıra orkestra şefi Orhun Orhon’a takılması hoştu..

Koreografiden ışık tasarımına, kostüm tasarımından dekor tasarımına kadar her şey güzeldi. Ben çok keyif aldım. Çok beğendim…

Oyuncuların canlı performansı ayakta alkışlandı. Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Senfoni Orkestrası da ayakta alkışlandı.

Toplumdaki sınıfsal ayrımı incelikli anlatımıyla gözler önüne seren mizahi yaklaşımıyla da izleyenlere keyifli anlar yaşattı. Tiyatro aslında toplumun bir aynasıdır..

Eskişehir Belediye Başkanı Ayşe Ünlüce, sanatçıları tebrik etti. Plaket takdiminden sonra biten gecede, izleyiciler evlerine giderken mutluydular.

Sizin lüküsünüz var mı?

ZABITA OLMA KUYRUĞU…

Ömrümde birçok kuyruk gördüm. Beni en çok şaşırtan kuyruk banker kastellinin kapısında vatandaşın oluşturduğu kuyruklardı.

Bende kendime güvenli bir yol seçtim reklamı vardı..

Şimdide en güvenli yol devlete kapağı at..

Ankara büyükşehir belediyesi 113 zabıta alımı için sınav açmış.. Müracaat sayısı 4 bini geçmiş. Aralarında, hukuk, siyasal-kamu yönetimi ve uluslararası ilişkiler mezunları ve atanamayan öğretmenler de var.

Ne yapsınlar?

Zabıta deyip geçmeyin… Gerçi çok önemli yetkileri olmasa da en azından zabıta haftası var. Resmi üniforması var… Fazla mesai ücretleri var..

Her kurumda benzer birçok örnekler var. TSK’ da sözleşmeli subay, astsubaylarda benzer durumlar var.

Jandarmada ve Polis alımlarında da benzer durumlar var.. Neden böyle oluyor sorunun cevabı çok basit..

Kamu yönetiminde rasyonellik gitti. Siyasetteki liyakatsizlik ve eğitim planlanmasının yanlışlarının bedelini şimdi ödüyoruz.

Her yeri imam hatip yaparsanız, sözde gecekondu yüksekokulları ve bölümler açarsanız olacağı buydu. Meslek lise ve teknoloji liselerini bir kenara atarsanız olacağı bu. Bugünkü

Mühendislik eğitimi, 1970’ lerin sanat enstitüsü seviyesinde bile olmadığını bilirseniz olacağı buydu.

Mesleği olmayan, iş ve el beceresi olmayan birçok işe yaramayan insan yetiştirdiğinizi de göremezsiniz.

Ne olacaktı yani?

Böyle başa böyle tarak..

DÖRT BİR YANIMIZI  PSİKOPATLAR SARMIŞ..

Her gün gazete ve TV haberlerinde cinayetle ilgili, sapıklıklarla, çetelerle ilgili bir haber olmasın..

Bu vahşet nasıl bitecek?

Suç makineleri ve psikopatların ard arda yaşattığı korkunç olaylar oluyor. Dehşete düşen vatandaş sokağa çıkmaya korkar oldu. Bu canavarlar kol geziyorlar. Örgütlü çete bunlar.

Kimsenin can güvenliği kalmadı.

Soygun düzeninde caniler var. Uyuşturucu çeteleri var. Devleti soyup soğana çeviren haydutlar var. Sapıklar var. Çocuk ve kadın cinayetleri var.

Canlı bombalar ortada dolaşıyor…

Nereye gidiyoruz? Sorumlular kimler değil.

Toplum cinnet mi geçiriyor. Bu vahşet çok geçmeden bitmesi gerekiyor. Devletin acilen bu konuda eylem planı yapması gerekiyor. Çünkü artık Türkiye’nin beka sorunu haline geldi..
Ey! AKP’ liler.    

Bunları biliyorsunuz. Biz “gar” katliamını ve diğer katliamları hiç unutmadık. En son Sinan ateş cinayeti. Zannetmeyin azmettirenleri devlet bilmiyor. Devlet her şeyi bilmek zorunda.

Ne oldu bizim kozmik oda bilgileri?

Vatanseverler çekin şu tuğlayı artık ne olursa olsun!

Günün sözü..

Tok olan açın halinden anlamaz derler; ama bazen, aç olan da açın halinden anlamıyor…!

Dostoyevski