Sevgili dostlar geçtiğimiz hafta sonu küçük kızım Melisam’ı evlendirdik. Söz, nişan derken sırada “düğün” vardı…
Eşimle “O da gelir geçer” diyorduk…
Hiçte öyle değilmiş…
Yıllarca bizimle yaşayan gerçi son üç yıldır sineme ve TV oyunculuğu yaptığı için her ne kadar İstanbul’da ikamet etse fırsat buldukça ana-baba ocağına gelir üç-beş gün kalır dönerdi…
Eşimle fırsat buldukça İstanbul’a gider üç-beş gün birlikte olurduk…
O nedenle yokluğunu çok fazla hissetmiyorduk…
Yoğun çalışma günlerinde eşim İstanbul’a yalnız gider bir hafta 10 gün yanında kalırdı…
Kızımda anne-baba hasreti çekmiyordu…
Şimdi eşinin işinden dolayı Bodrum’a yerleşecekler…
Apartmanımızın kapısından gelin arabasına bindirirken duygulandım ve gözyaşlarımı tutamadım. Düğün salonunda kıyılan nikahın ardından yapılan “Kına Yakma” programında çalan duygulu şarkılarla birlikte adeta çocuk gibi ağladım… Gözümden akan gözyaşlarıma hakim olamadım…
Bir baktım başka bir köşede eşim de ağlıyor…
Tabi bunlar sevinç gözyaşları…
Ee kolay değil tabi kız çıkarmak.
Bunu en iyi kız çocuğu olanlar bilir...
* * *
Yalnızlık Allah’a mahsus bir olgu...
İnsanoğlunun hayatta tek başına yaşamasında çeşitli zorluklar var. Şüphesiz yalnız yaşayan bireyler vardır ancak bunlar istisnai bir yaşam biçimidir…
Evlilik ile birlikte yapılan nikah ve nikahın ilanı ile de meşrulaşan bir ömür boyu üzere çıkılan yolun başlangıcından da başka bir şey değil aslında…
Evlilik ile başlayan yuva kurma neticesinde oluşan sıcak yuva da dünyaya gelen çocuklar ile bedenen ve ruhen sağlıklı bir toplum oluşacak ve bunun çekirdeğini de işte bu aile oluşturacaktır…
Buraya kadar güzel güzel anlattık. Bir evlilik sürecinde oğlan evlendirmek güzel de ya kız gelin etmek. Bu da o kadar neşeli mi ne dersiniz? Sanırım ‘fark etmez’ dediğinizi duyar gibiyim. İnanın öyle deseniz de kalbinizin aynı şeyi söylediğini ya da tasdik ettiğini hiç sanmıyorum. Nedeni ne dersiniz?
Nedeni çok basit. Kız vermek adı üstünde “vermek” oğlan evlendirmekte adı üzerinde kız ”almak” olarak tanımlanıyor. İşte sorunun cevabı da burada yatıyor. Kızını veriyorsun, kızın gidiyor, göz bebeğin gidiyor, ‘prensesim’ dediğin saçını bile koklamaya kıyamadığın gidiyor. Bir çırpıda bunu kabul etmek elbette kolay değil...
* * *
Zorluğu keşke sadece bu olsa. Gözünüzden esirgediğiniz kızınızı belki de bir meçhule yolluyorsunuz. Nasıl olur? Ne olur, olur mu, olmaz mı? gibi sorular beynizin içinde raks ediyor adeta. İnsanları tanımak oldukça zor hiç de göründükleri gibi olmuyorlar. Gelin çıkana kadar yaşanan sürece baktığınızda sorun gözükmese de ya sonrası?
Hepimizin evlatları var…
Çoğu zaman "ne de çabuk büyüdü" diyoruz ya bu cümleyi aslında zorlukları yaşarken de kurmak lazım, "geçecek bitecek" diye düşünmek lazım. Çünkü asıl işimiz çocuklar büyüdükçe başlıyor. Anne-baba olmanın aslında ne zor ve ne de büyük sorumluluk gerektiren bir iş olduğunu daha iyi anlıyorsunuz…
Mutluyuz. Gururluyuz. Ancak düğünde, nikâh kıyılırken gördüm ki biz rüzgârın ateşi ile uğraşırken gözümüz gibi bakıp büyüttüğümüz kızlarımızı bir başka ailenin benzer şekilde bakıp özenle büyüttüğü birine teslim ediyoruz. Onların aile olmasını gururla izliyoruz...
O küçücük yüreğimiz pıt pıt pıt değil gümbür gümbür atıyor. O gözler ağlamamak ve çocukları üzmemek için en zor işi yapıyor…
Anladım ki kız vermek çok zor şey be kardeşim! …
* * *
İki çocuğum var. İkisi de kız…
Merve ve Melisa…
Büyük kızımız Merve’yi 20 yıl önce evlendirdik. Bugün 18 yaşında torumum var…
O zamanlar yaşımız genç ve Eskişehir’de yaşayacak olması nedeniyle ikinci kızım Melisa’da yaşadığım duyguların yarısını yaşadığımı hatırladım…
Erkek evladım olmadığı için zaman zaman ‘bir de erkek çocuğum olsaydı’ dediğim günler oldu. Ama şimdi artık bir erkek evladımda oldu. O nedenle kendi kendime "Kızımı verince kaybetmiyoruz, tam tersine damat ve erkek evlat kazanıyoruz” dedim...
* * *
Evlilik ile başlayan yuva kurma sürecinde oluşan sıcak yuva da dünyaya gelecek çocuklar ile bedenen ve ruhen sağlıklı bir toplum oluşacak ve bunun çekirdeğini de işte bu aile oluşturacaktır…
Buraya kadar güzel güzel anlattık da bu evliliğin sürecinde oğlan evlendirmek güzel peki ya kız gelin etmek? Bu o kadar neşeli mi ne dersiniz? Sanırım fark etmez deseniz de sanki öyle dediğinizi duyar gibiyim. İnanın öyle deseniz de kalbinizin aynı şeyi söylediğini ya da tasdik ettiğini hiç sanmıyorum. Nedeni ne dersiniz? Nedeni çok basit. Kız vermek adı üstünde “vermek” oğlan evlendirmekte adı üzerinde kız ”almak” olarak ifade ediliyor. İşte sorunun cevabı da burada. Kızını veriyorsun, kızın gidiyor, göz bebeğin gidiyor, prenses dediğin saçını bile koklamaya kıyamadığın gidiyor. Bir çırpıda bunu kabul etmek elbette zor oluyor…
Hani bir laf var ya her kız belki eşinin kraliçesi olmayabilir, fakat her kız ‘babasının prensesidir.’ İşte prensesini kraliçe olsun diye yollarken anasının/babasının da kalbinin bir yarısı da onunla gidiyor. İşte zorlukta burada…
* * *
Düğün nedeniyle Bodrum’dan gelen dünürlere;
“Bodrum-Eskişehir arası otobüsle veya arabayla ne kadar?” diye sordum…
“Otobüs ile 11 saat, özel araç ile yaklaşık 8 saat” dediler…
Arabamız var ama Kütahya ve Afyon dışında hiç uzun yol yapmadım…
O nedenle Bodrum’a kızımı ve damadımı ziyarete gitmeye kalksak kendi arabamla gitmeye cesaret edemem…
Çünkü uzun yol tecrübem yok…
Eskişehir’de yurt içi uçak seferleri olmadığı için mecbur otobüsle gitmek zorunda kalacağız…
Yapacak başka bir şey yok…
Ne demişler: “Gülü seven dikenine katlanır.” Bizde katlanmak zorunda kalacağız…
* * *
Kızım ve damadımın nikahını Eskişehir’in ilk kadın (Büyükşehir) Belediye Başkanı Ayşe Ünlüce kıydı…
Şahitler de AK Parti Eskişehir Milletvekili Nebi Hatipoğlu, CHP Eskişehir Milletvekilleri Utku Çakırözer, İbrahim Arslan, MHP’nin önceki dönem Eskişehir Milletvekili Metin Nurullah Sazak, Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt, Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç ile damadımın arkadaşı söz yazarı Selçuk Yaman oldular...
Nikahta Büyükşehir Belediye Başkanı Ayşe Ünlüce’nin şahsımla ilgili sözleri beni son derece onore etti…
Başta Sayın Ünlüce olmak üzere nikah şahitliği yapan milletvekillerine, söz yazarı Yaman kardeşime ve düğüne katılım sağlayan tüm dostlara ayrı ayrı teşekkür ediyoruz…
Son bir teşekkür de Kent Place Davet ve Düğün Salonun Müdiresi Handan Salgınoğlu’na. Sanki kendi kızını ya da oğlunu evlendiriyormuşçasına o kadar yakından ilgilendi ki ailecek kendisine hayran kaldık…
Eğer düğünümüzde bir tek aksaklık, eksiklik olmadıysa Handan Hanımın çok büyük emeği var…
Ben bugüne kadar çok düğüne gittim veya yakınımdaki eşim dostum düğün yaptı bende hep yanlarındaydım. Handan Hanım gibi candan ilgilenen gibisini görmedim…
Sağ olun var olun dostlar…
Kızım Melisam ve oğlum (damadım) Sefa sonsuza kadar mutlu olun!
Birbirinizi sonsuza kadar sayın ve sevin...
Unutmayın, mutluluğun sırrı; bu iki sözcüğün içinde yatıyor...