Kızı Özge Mumcu anlatıyor. Babam önden çıktı. Arkasında da annem. Sonra kulakları sağır edecek bir patlama sesi geldi. Salon kapısındaki camlar titredi. Vitrindeki fincanlar yerinden oynadı. 

11 yaşındaydım 

Babamın evimizin önündeki Renault 12 si paramparça olmuş patlamanın şiddetinden vücudu 2 metrelik duvarı aşıp, su deposunun Karlı toprağına düşmüştü. Gözlüğü sağlam kalmış, ceketinin iç cebindeki kalem ortasından ikiye ayrılmıştı.

Bu patlama hem kişisel tarihimizin hem de Türkiye tarihinin bir Kırılma

Noktası olacaktı.

Babamın cinayetini takiben 1993'te üst üste katliamlar yaşanacak ve 1993 yılı bazı çevrelerce adı konulmamış darbe olarak anılınacaktı. 

Ancak, kimin bu darbeyi yaptığını ve de bu suçu işlediğini öğrenme şansımız hiç olmayacaktı.

KIZI ÖZGE MUMCU KONUŞUYOR

Bu duyduğunuz cümleler Özge Mumcu Aybars’a yani Uğur Mumcu'nun kızına ait. Henüz on bir yaşındayken babasının uğradığı suikastı babasının katledildiği anı bu cümlelerle anlatıyor. Henüz 11 yaşında bir kız çocuğu. Babasının paramparça olmuş bedenini görmek zorunda kalıyor. Onunla birlikte bütün Türkiye içinde karanlık günler başlıyor. 

1993 yılı Türkiye'nin en o karanlık zamanlarından birisi Türkiye için. En önemli dönüm noktalarından kırılma anlarından birisi.  Uğur Mumcu'nun katledilmesiyle başlayan 93 yılı Adnan Kahveci, Eşref Bitlis ve Turgut Özal'ın şaibeli bir şekilde ölmesi Madımak Baş bağlar ve 33'er katliamlarının yaşanmasıyla Türkiye'nin en karanlık yılı olarak takvimlerde yerini aldı. 

Bugün yaşadıklarımızı bugün Türkiye'nin içinde bulunduğu durumu anlamak için dönüp, dönüp o günlere bakmamız gerekiyor.

UĞUR MUMCU’ YU BİLEREK VE İSTEYEREK KATLETTİLER

Uğur Mumcu’yu her 24 Ocakta hatırlıyoruz, anıyoruz. Belki de hiç unutmadık hep aklımızın bir kenarında duruyor.

Uğur Mumcu devletin karanlık odalarını, kör noktalarını ve kirli işlerini araştırıyordu. Yolsuzlukların üzerine cesaretle gidiyordu. Terörle mücadele ediyormuş gibi yapan, ama terörün varlığından ve terörün devam etmesinden nemalanan kişi ve grupları ortaya çıkarmaya çalışıyordu.

Tabii doğal olarak onun bu çabaları, bu mücadelesi bir yerlerde birilerini rahatsız ediyordu. Daha önce ve daha sonra başka isimlere defalarca yaptıkları gibi, Uğur Mumcu’ yu da katlettiler. Bu suikastı, aydınlatmak için namus sözü verenler sözlerini tutmadılar ve hatta bu suikastın faili meçhul olarak kalması için özel çaba harcadılar. 

Uğur Mumcu değildi katledilen. Adalet mücadelesi idi aslında. 

Ülkenin umuduydu. Çünkü bir tuğlayı çekerlerse duvarın yıkılacağını

Söyleyenler onlardı.

Bu suikastı aydınlatması gereken isimlerin en başında gelen Mehmet Ağar, Uğur Mumcu'nun eşi Güldal Mumcu’ ya bir tuğlayı çekersek duvar yıkılır deyince, Güldal Mumcu da haklı olarak çekin o zaman o tuğlayı o duvar yıkılsın diyordu.

KONTR GERİLLA DUVARI

O duvara nedense dokunmuyorlardı. Çünkü duvardaki bütün tuğlalar da parmak izi olanlar, o duvarı hiç yıkmak isterler miydi?  Mehmet Ağar o karanlık duvarın müteahhitlerinden biriydi ve o duvarı inşa ederken binlerce masum insanın kanını, ülkenin katledilmiş adaletini ve gasp edilmiş yarınlarını kullanmışlardı. 

Kontr gerillanın ve işbirlikçilerin her tuğlada parmak izi vardı. Kurşun atanda, kurşun yiyende bizdendir diyen siyasilerin koruması altındaydılar.

Bunlar devletin içindeki bir  yerleşmiş çeteydi ve ABD’ ye bağlıydılar. Görüntüde Müslüman, milliyetçi ama gerçekte papaz elbisesi giyiyorlardı. Bunların ağa babaları SEVR ciydi. Mandacıydı. 

Emir komuta merkezi belliydi. 

Mustafa Kemal Atatürk düşmanıydılar. 

Uğur Mumcu samimi bir Atatürkçüydü. Sözde derin devletin elemanları gerçekleri yazdığı için sevmezlerdi.

UĞUR MUMCU AYDINLANMACI YERLİ VE MİLLİ BİR DÜŞÜNCE İNSANIYDI

Gerçeği duyanlar, bilenler, konuşacak cesareti hiç bir zaman bulamadılar. Çünkü Uğur Mumcu suikastı insanların cesaretini de kırmak için, öldürmek için yapılmıştı. Uğur Mumcu bu ülke için bir şanstı,  bir fırsattı.

Maalesef onu anlayabilen insan sayısı, düşünen insan sayısı o kadar azaldı ki?

BÖLÜCÜ ÖRGÜT VE UYUŞTURUCU BARONLARI

Aslında devletin bütün kriptolarını, terör ve uyuşturucu baronlarını devletin içinde kümelenmiş bürokratik oligarşiyi, bölücü ve istihbaratçıların kimliğine kadar ipuçlarını yakalamıştı. Bunu cumhuriyet gazetesindeki Gözlem köşesine yazıyordu...

Tabii biz o zamanlar gazete alıyorduk, okuyorduk.

Birkaç adım daha atabilse ve bulduğu ipuçlarını sonuna kadar gidebilseydi, belki de bugün ülkemizin başına gelen belalar gerçekleşmeyecekti.

Belki de bugün, bu karanlığın içinde olmayacaktık ama olmadı. O gün o suikast zamanın kullanışlı aparatı olan irtica tehdidi kime ihale edilmişti farklı bir soru sorarsanız, sizde irticacı ilan ediyordunuz derler. 

Analitik düşünme, konuşmak ve GERÇEKLERİ yazmak suç oluyor.

Bugünün dünden farkı var mı? Yok.

Tıpkı bugün olduğu gibi işledikleri suçları en uygun adrese havale ediyorlar.

Siz bunun aleyhinde bir şey söyleyecek olursanız otomatikman Devlet Düşmanı terörist, vatan haini ilan ediyorsunuz.

60’ larda,70’ ler de, 80’ lerde,90’ lar da 2020’ de de böyleydi, 2025 'de de böyle

Özgür Mumcu birkaç yıl önceki bir röportajında, babasını katledenlerin iddia edildiği gibi dinciler olmadığını, bu iddiaya inanmadığını ifade etmişti. Onun da şüpheleri vardı. 

Aslında her dönem üretilen düşmanlar üzerinden kurgulanan karanlık bir oyundu bu.  Hem kendi suçlarını ortaya çıkarabilecek bir gazeteci ortadan kaldırıyorlar, hem de toplumun öfkesini istedikleri yöne çevirerek kendilerine geniş ve sorgusuz sualsiz bir alan oluşturuyorlardı. Aynı yöntemle daha kaç cinayet işlediklerini hep beraber gördük. 

Aradan geçen 32. yılında Ankara Karlı sokakta patlayan bombanın sarsıntısı hala devam ediyor.

Biz o karanlık duvarın kirli gölgesinde Işık arıyoruz.

GÜNÜN SÖZÜ