Bizim kuşak, Faruk Nafiz Çamlıbel (1898-1973)’in ‘Yolcu ile Arabacı’ şirinin bestelenmişini, ‘Bekleyenim olsun da razıyım kavuşmasam’ şarkısını
‘Düştüğüm yollar gibi sonsuzdur benim tasam
Bekleyenim olsa da razıyım kavuşmasam’ nakaratıyla Suat Sayın (1932-2006)’dan dinledi.
Hepimizde bu şiirin bir izi var. Hepimiz, bir şekilde kendimizden bir parça buluruz bu bestede.
Şiirdeki ‘yol,’ ‘bekleme’ ve ‘umut’ kavramları beni derin derin düşündürür hep. ‘Yol’, ‘yolcu’, ‘bekleme’ ve ‘umut’ sardıkça sarar beni.
Sardıkça bu duygular, ‘Umut olmazsa olmaz.’ derim. ‘Hayat varsa umut da var’ der, susarım.
Sustukça ‘umutsuzlar’ ve ‘umutsuzluk’ gelir aklıma.
Umut dendikçe değişik bölgelerde değişik şekillerde söylense de bölgemizin
“Yayladan gel allı gelin yayladan
Kesme umudunu Gadir Mevlâ’dan” türküsünü mırıldarım.
Bunlara bağlı olarak bütün umudunu kaybedenleri hatırlarım. Umutsuzluğa düşenleri, umutsuzluğa kapılanları da tabi.
Umut bambaşka bir şey işte.
Olmasını ummaktan vazgeçtiğim, artık olmayacağını kabul ettiğim; umudumu kestiğim haller sarar dört bir yanımı.
Boşa çıkan umutlar, suya düşen umutlar, sönen umutlar, kırılan umutlar, umut kıranlar, kesilen umutlar baskın yapar gönül dünyama.
Unuttuklarım, unuttuğumu sandıklarım, unutmaya çalıştıklarım hep yanı başımdaymış meğer. Hep yanı başımdaymış da ben uzaklaştığımı zannetmişim onlardan.
‘Susmak, belli bir yerde haykırmak demek’, der haykırırım haykırabildiğim kadar.
‘Bir şeyin gerçekleşmesi ihtimâlinin verdiği ferahlatıcı duygu, ummaktan doğan ferahlık’; ‘Bu duyguyu uyandıran kimse veya şey’ der, suskunluğumu susturup sarılırım umuda.
Umutlandıklarıma, umutlandırdıklarıma, umutlanmalarımı, umutlu anlarıma koşarım hemen.
Hayatın umutla sürdüğü, kişinin umutla yaşadığı; umutsuzluğun yok oluşa götürdüğü gelir aklıma.
Umudunu kaybedenin kaybedeceği bir şeyi de kalmadığını fısıldar birileri kulağıma. Umutsuzluğun ‘suç’ olduğunu hatırlatır birileri.
Umutlar ertelenmez, der bir ses içimden. Ucunda umutların çiçek açtığı dikenli yollarda kimlerle yürüdüğümü, daha kimlerle yürüyebileceğimi hecelerim.
Her insan gibi benim de umut hakkım olduğunu ezber ederim.
Umutla yaşadıkça umutlarımın artacağını, umutlarım arttıkça hayattan daha çok zevk alacağıma inanırım.
‘Çaresizlik, çözümsüzlük bana göre değil.’ derim. Umutla bakarım geleceğe.’ Yaşıyorsam hâlâ umut var.’, der yaşama sevincimi artırmaya çabalarım.
Umutsuz yaşanmayacağını bilirim. Umutsuz hayatın pek bir şeye benzemeyeceğini yaşayarak öğrendiğimi çok iyi bilirim. Umut olmayınca, yaşamanın mecburiyete benzeyeceğini de bilirim. Umudumun küçüklüğüne ya da büyüklüğüne bakmam. Küçük umutların büyük umutlar besleğini bilirim.
Kaçarım umutsuzluktan. Kaçtıkça kaçasım gelir.
Gelir gelmesine de her zaman aynı takati bulamam yorgun gönlümde.
‘Yenildim.’ derim; ‘başaramadım.’, derim.
Umutsuzlukları yaratan, korkularımı atamam bazen.
Umutsuzluğun ardındaki umutlar teselli eder beni o zaman.
Her yarının yeni bir umut olduğu inancına yapışırım.
Umutsuzluğun kaybetmek olduğu gerçeğiyle yüzleşirim an be an.
Umutsuzluk, hiçbir meseleye çözüm getirmeyeceğini hatırlarım hemen.
Bilirim ‘Allah’tan ümit kesilmez.’
Bilirim, bir kapı kapanırsa bir kapı açılacak.
Hayat böyle işte!
Olsun. Olacak. Güzel olacak inşallah.
Kapatmayacağım sayfayı.
Umut belki de gelecek sayfada.
Kapanmasın defterimin sayfası!