Adnan Menderes döneminde başlayan kırsalda kalkınmanın en önemlisi sulama kanallarının yapılmasıdır.

Adnan Menderes döneminde başlayan kırsalda kalkınmanın en önemlisi sulama kanallarının yapılmasıdır. Tarımdaki makineleşme ile birlikte çeşitlendirilmiş endüstriyel tarım ürünlerinde ciddi üretim patlamaları olmuştur.

Sulu tarım üretimde verimlilik ve çeşitlilik artmıştır.

Eskişehir’de şimdi bu sulama kanalları tartışılıyor. Sulama kanalları DSİ nin sorumluluğunda. Belediyelerin mülkiyetinde ve sorumluluğunda değil.

Düzensiz ve çarpık kentleşme ile birlikte bu kanalların çevresinde yasal olmayan yerleşimler olunca problemler çıkmaya başlamış.. Su kanallarının düzenli bakımını yapmakla sorumlu kuruluş olan DSİ görevlerini ciddi olarak ihmal ederken yerleşim yerlerindeki kanala yakın oturanlar, bütün evsel çöplerini kanallara atmaya başlamışlardı..

Doğal olarak tehlike oluşturmaya başlamış. İşte çocuklarına sahip çıkamayan ailelerin çocuklarının kanallara gitmesi ve boğulmaların olması konuyu kamuoyunun gündemine taşımıştır..

Birazda vatandaş sorumluluğunun kendilerinde olduğuna baksın..
Zaman içinde belediyelerin uygulama planlarındaki yaptıkları hatalar bu gün çevre sağlığınızı da olumsuz etkiler hale getirmiştir. Şimdi bu konuda en muzdarip olan mahallelerden biride Yeşiltepe’dir

Kuruluşundan başlayan kaçak yapıların bir örümcek ağı gibi oluşturduğu, bir ağacı, yeşili bile olmayan ama adı Yeşiltepe olan mahalle. Eskişehir’inde en büyük mahallerinden biri..
Muhtarın talepleri yıllardan beri aynı. Mahalle sakinlerinin talepleri kanalın üstünün kapatılması..

Kanalların çevresi koruma telleri ile çevrilmesine rağmen maalesef mahalle sakinleri tarafından sürekli sökmüşlerdir.
Mahallelinin haklı olduğu bir durum. Ancak hatırlatalım kanallar belediyelerinin sorumluluğunda değil..

2000’ li yılarda afet risklerini azaltma projelerinin kapsamında köprünün yapılması ve su kanallarını rehabilite edilmesi vardı… Yunusemre kampüsünün çevresini saran kanalda bir kolu çevre yolunun altından kapalı olarak geçer gider.

Sulama kanalları bir kurtarıcıdır ve asla kapatılmamalıdır. Ani yağışlarda ve sel baskınlarda işlevi vardır.
Çevreyi güzelleştirir. Örnek porsuk örneğinde olduğu gibi… Bir örnek vereyim. Söke’nin tam ortasından geçen MENDERESİN üzeri kapatılmıştı. Şimdi betonları zar, zor büyük bir maliyetlerle tekrar eski haline getirmeye çalışıyorlar.

Sulama kanalları aslında birer nimettir. Kanallardan sorumlu olan kurum ve kuruluşlar yattıkları yerden para alacaklarına biraz bu kanalların bakımı için gayret göstersinler.. 

Çevre konusunda maalesef çok duyarlı değiliz. Birçok konuda böyleyiz. Denizlerimizi, akarsularımızı hep kirletiriz. Pikniğe gider bütün pisliklerimizi orada bırakırız. Gelişi güzel her yere araçlarımızı park eder, poşetlerimizi, sigara küllerimizi yola atarız.

Sadece bu mu?

Eskişehir’in en merkezi yer  İstiklal Mahallesi' dir..Ara sokaklarda yıkıntı olmuş veya boş arsalar vardır.. Bu arsaya atılan çöpler vardır. Kediler, köpekler buralarda eşeleniyorlar. Kötü kokular oluşuyor.

Öyle örnekler var ki!

Baksana şöyle bir uğrayın. Neler göreceksiniz. Belediyenin sorumluluğu ne kadardır?

Ama bildiğim bir şey var. Baksanı mok götürüyor. Kokudan geçilmiyor. En az 50 kare fotoğraf çektim. Tam bir rezillik. Tabiki birinci derce sorumluluk BAKSAN’ ın yönetimi ve oradaki işletmelerin değil mi?

Vatandaş vatandaş değil ki. Bir de biz demokrasi nutukları falan atıyoruz. Bunların bir de oy hakları var. Oy verdikleri parti var.

Gerisini siz düşünün. Müslümanız ya. Sözde temizlik imandan gelir diyoruz ya. Pislikten geçilmiyor..
Bırakın demokrasiyi falan filan. Çevreye saygımız bile yok tutarlığımız yok

BİRDE BAŞIMIZA HOBİ  BAHÇELERİ ÇIKTI..

İnsanlar doğayla baş başa kalayım, biraz elime çapa alayım. Kendi ihtiyacım kadar sebzemi, meyvemi yetiştireyim diye bazen düşünür. Biz de işten güçten vakit bulamayanlar hafta sonları şöyle bir gideyim de biraz temiz hava alayım. Çayımı demleyip, bahçeden taze kopartılmış salata, domates biberle kahvaltımı yapayım der..
Kısacası ruhunu dinlendirmek stresten uzaklaşmak ister. Bunu doğal karşılamak lazım. Kent içinde sefer tası gibi yapılmış binaların arasına  sıkışmışlığımızı,  dev alışveriş merkezlerindeki yoğun ışıkların yüzümüze çarpması, hazır yemekten obezite oluşumuzdan başka, tüketim ekonomisinin sarmaladığı dünyamızda açık havada yapılacak bir eylem bir nefes almak gibidir.

Belki de bu özlemler insanları biraz kentin havasından uzaklaşıp kendisini özgür hissedebileceği alanlarda hobi olarak değerlendirdiği bahçem olsun, kulübem olsun bir şeyler ekeyim diye başlar işe..

Başlarda öyle kalmaz bu işler. Zaman içinde vasfı tarım arazisi olan yerlerde, mantar gibi bunlar çoğalır. Elektrik enerjisini güneş panellerinden karşılarken, suyu kuyulardan karşılarlar..

Ekonomik varlığı iyi olanlara seçeneklerde çoktur. Onlara gelişen teknolojilerle birlikte çelikten yapılmış hazır prefabrik konutlarını buralara kondururlar.

Bunlar öyle basit konutlar falan değildirler. Öyleleri var ki yalı/ konak türündendir..

Tabii bu işlerden ciddi para kazanan emlakçılar vardır. Bunlar yalanlarla insanları kandırıyorlar. Hatta hobi bahçeleri ofisi bile kurulmuş…tarla vasfı olan bu yerlerde komisyoncular devreye girerek ciddi rakamlarda istiyorlar..50 bin TL etmeyecek yerlere 250 bin TL civarında rakam istiyorlar.

Aş gülüm ver gülüm hisseli olsun..    

Sonra cayırtı başlıyor..

Tabii bunların yaptıkları hepsi yasa dışıdır, kaçaktır yapı statüsündedir...

Çünkü belediyelerin sorumluluğunda olan bu bölgelerde İMAR planı yoktur. Vasfı tarladır... Yasa dışı olduklarından İl Tarım ve Orman Müdürlüğü tarafından belediyelere yıkım emri verilmiş. Belediye ne yapacak yani. Yasayı uygulayacaklar..

Görevi yerine getirecek. Tıpkı karabayır da yıkıldıkları gibi..

Tepebaşı Belediyesi, Alınca Mahallesi’nde tarım arazilerine izinsiz inşa edilen ve "Hobi Bahçesi" olarak adlandırılan kaçak yapıları yıkmak için harekete geçti. Yasal olmayan bu yapılar, Eskişehir Valiliği’nin aldığı karar doğrultusunda, 5403 Sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu çerçevesinde yıkılmaya başlandı.