Hey gidi günler heyyy!

Kiziroğlu Davutoğlu vardı. Bu Kiziroğlu muhafazakâr kesimin en okumuş, yazmışlarından biriydi.

Boğaziçili!

Hey hey…

Çünkü “stratejik derinlik “kitabı vardı. Herkes bu derinliği öğrenmek için kitapçı peşinde koşuyordu.

Bende kitap fuarında buldum..

Başbakan Erdoğan’a danışmanlık ta yapıyordu.

Suriye meselesi ondan sorulurdu.

Dış işleri bakanı bile oldu.

Bakanlar kurulunda görev aldı…

Orta doğu ondan sorulurdu artık… Eh! Boğaziçili ya. İngilizcesi de iyi sayılırdı.

TV ekranlarında onu hep görmeye başlamıştık.

Dedik ki bu adamın stratejik bir derinliği var. 

Yapmayın etmeyin diyen monşerler oldu.

Siyaset uzmanları oldu.

Orta doğu uzmanları oldu.

Tarihçiler oldu.

Ortak görüş Suriye bir bataklıktır, sakın girmeyin diyenler oldu… İnadına gireriz diyenler stratejik derinliği referans gösterdiler.

Aman bataklığa girmeyin dedikçe zehirli diller neler söylediler neler?

Şunu hiç bilmiyorlar.

Avrasya’da güçlü olmak için Ortadoğu’da, Ortadoğu’da etkili olmak için Avrasya’da ayağı yere sağlam basmanın, sağlıklı ve güvenilir ittifakları kurmanın anlamını bilmeyen, geleceği öngöremeyen Davutoğlu’nun görüşü olan stratejik derinlik teorisi iflas etti.

Gerçi bu kitaptan etkilendiği belli olan Recep Tayip Erdoğan onu başbakan bile yaptı.

Elbette kitabında doğru tespitlerde var ama dış siyaset ve küresel sermeye analizi doğru değildi.

Suriye ile aramız iyi idi. Esad ile kardeştik aile dostuyduk.

Ve Suriye meselesinde, ABD’nin ORTA DOĞU PROJESİYLE patlatıldı. Denklem belliydi. Kuzeyinde bir sentetik bir Kürt devleti kurmak. 

Vesayet savaşları patladı ve asimetrik bir savaş yöntemleri ile yeniden şekillendirilmeye çalışıyor.

Erdoğan uyandı tam atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmişti.

Orta doğu kan gölü olmuş durumda. İnsanlık tarihinin en trajik sahnelerine tanık oluyoruz.

Peki, gelelim Türkiye’ye. Akın akın sınırlardan gelenler için hangi tedbirler alınmış.

Hiç.

Sınırlar kevgir olmuş.

O kadarki iş paralı insan kaçakçılığına bile dönüşmüş. Basında patladı. Bazı üst düzey generaller bile bu işlere bulaşmış. 

Daha neler neler var..

Olan Türkiye’ ye oldu. Başbakan olan Davutoğlu’nun resmi beyanları vardı. Kırmızıçizgileri vardı. En fazla 50 bin sığınmacı dan bahsederken yüzbinler değil milyonlarca sığınmacı ülkemizde kontrolsüz bir biçimde cirit atıyorlar.

Bu sayı geçenlerde kamuoyuna yansıdı. Türkiye için güvenlik sorunu haline gelmiş durumdalar.

Düşünebiliyor musunuz kayıp ya da,  konutlarında belirttikleri adreslerde olmayan Suriyeliler var. Zannedersiniz ki birkaç bin kişi.

Kazın ayağı öyle olmadığı anlaşıldı.

Tam 729 bin Suriyeli ortada yok.

Peki, 729 bin Suriyeli neredeymiş? Kayıpmış efendim. Peki, neden bunlara ulaşılamıyor? Bunlar yer yarıldı da yerin dibine girmiş değiller bunlar. 

Elbette büyük ölçüde Türkiye içerisinde gezindiriliyorlar.

Yani kontrolsüz biçimde dağılmış durumdalar. Şu an Türkiye'de Suriyeli yaşamayan ilçe kalmadı.

Herhangi bir yurttaşın bile bir ilden bir il geçerken duyamayacağı rahatlık onlara sağlandı. Yani ben buradan yolculuk yapsam trafik kontrolüne takılırım, beni polis durdurur ve GBT sorgulaması yapar. Sanki Suriyeliler bunlardan muaf kılınmış..

Anadolu'nun her yerine kontrolsüz şekilde, plansız bir biçimde dağılmaları sağlandı ve onlara  gidin başınızın alabildiği yere gidin nereye gidiyorsanız gidin yerleşin  diyerek önleri açıldı..

Anadolu'nun kapıları büyük Moğol istilasından sonra bu kez bir başka göç dalgasının kucağına itildi… Şimdi demek ki bunların bir bölümü aslında kayıp denilen kişiler, adresinde bulunamayan kişiler. Bunlar büyük ölçüde kayıp değil, Türkiye’de yaşıyorlar nerede çalışıyorlar ve nerede yaşadıkları bilinmiyor.

Psikiyatrik olarak çok ciddi sorunlarımız var. Aramızda saatli bomba gibi dolaşıyorlar.

Bu hale gelmişiz!

4 milyon mülteci aramızda dolaşıyorlar. Biz bunları takip  edemiyoruz.. İşgal altındayız. Sesimizi duyan yok mu?

Kırmızıçizgimiz falan kalmadı…

Vahim olan da bu… Onun için nerede bu devlet diyoruz!