Her hane halkının farklı bir ekonomik yapısı ve farklı ihtiyaçları vardır. Modern dünyamızda şu soru sorulur. Bu ihtiyaçlarımızı karşılamak için bütçemizi doğru yönetiyor musunuz?

O zaman hane halkının bir gelire ihtiyacının var olduğunu söyleriz ki, bütçe yapabilelim değil mi?

Peki, bizler rasyonel davranabiliyor muyuz? Gerçek dışı bir ortamda yaşıyoruz. Elbette farklı toplumların sosyolojileride farklı olduğundan onların bütçeleri nasıl yönettiklerini az çok biliyoruz.

+++++

Kapitalist üretim ilişkileri aynı zamanda, tüketim toplumunu oluşturur. Hane halkı olarak herkes tüketsin ki üretim çarkları dönsün.

İyide yeterli hane halkı geliri olmaz ise ne olacak? İktidarlarının görevi hane halkının gelir oluşturacak bir ekonomik yapıyı oluşturmak.

Hane halkında düzenli bir gelir var ise, o zaman harcamaların ne olacağını, önceliklerin dağılımında nelere dikkat edilmesi gerektiğinin planlanması ve programlanması lazım.

İşte bizler buna hane halkı program bütçesi diyoruz. Hane halkı gelirlerin fazlasını ne yapar?  Sorusuna verilen yanıt bellidir. Tasarruf yapar. Çünkü toplam tasarruf, toplam yatırıma eşittir. Peki, tasarruflar yatırımlardan fazla ise ne olacak? Devlet bu parayı çeker ve dışarıdan borçlanma yapmadan, öngörülebilir bir kalkınma modelini geliştirir.

Varlık fonu ile öncelikli kamusal alanda yatırımlar yapar.

Peki, tasarruflar yatırımlardan az ise ne olur? İşte o zaman dışarıdan yani yabancıların sermayelerine ihtiyaç olacağından yatırımızın finansmanı için borçlanma yaparız.

Bu bir yatırım maliyetidir aynı zamanda. Eğer bu yatırım sanayi, istihdama yönelik ise sorun yoktur. Eğer ihracata yönelik bir üretim yapılacaksa orta ve uzun vadede sıkıntı olmaz. Hatta milli gelirimizin büyümesine önemli katkılarda olur..

Neyse bunlar makroekonomini başlıkları. Biz yine memleketimize dönemlim. Gelir ve gider dengesi eşitse mesele yok. Maalesef böyle değil. Sürekli bütçe açığı kamu tarafındadır. Ve finansmanı iki türlü olur. MB kaynaklarına başvurup enflasyona boyun eğeceksiniz. Yâda dolaylı vergilerde artacak ve kamusal harcamaları kısacaksınız. Öyle bir hal almış ki dolaylı vergiler % 70’ lere dayanmış durumda. Buda enflasyona neden olur.

Şu anda yapışmış bir enflasyon var. Bunun nedeni kötü ekonomik yönetimdir. Ve bu durum her şeye yansımıştır. Kısa vadede düzelmesi mümkün değildir. Kamu tarafında bu tasarrufu göremedik. Enflasyonla mücadele yok. Halkın sırtına bindirilmiş durumda. Beklentiler düzelmedikçe enflasyon düzelmez. Aylık enflasyon % 3’ e dayanmış durumda.

Giderleri azaltma yolu ile enflasyon ile mücadele politikaları yok. Havuzdaki delikler çok… Vergi politikaları yok. Hasılat arttırmaya dönük bir anlayış var. Üretim ve verimliliği öncelemeyen bir vergi paketi ile enflasyon mücadelesi yapamazsınız.

+++++

Enflasyondan en çok etkilenen reel sektördür. Yani üretim ve ihracat yapan reel sektör enflasyon ile mücadele ederken, ayakta kalmak için aynı zamanda uluslararası rekabet ile mücadele etmek zorundadır.

Enflasyonun yaratmış olduğu hasarlar çok büyük.. Enflasyonla mücadele de merkez bankasının alacağı kararlar önemlidir. Ve aynı zamanda MB görevidir.

MB’ nın güvenirliliği çok önemlidir. Peki, MB’ nın güvenirliği ne durumdadır? Ben söyleyeyim aldığı kararlar ile topluma güven vermemektedir ama Londra finans çevrelerine güven vermektedir.

+++++

Bu enflasyonist ortamda yüksek gelir grupları, düşük gelir grupları devreye girdiği zaman aslında herkesin enflasyonu birbirinden farklı olduğu ortaya çıktı. Yani bugün en zengin % 20' lik kesimin enflasyondan etkilenmesi ile en alttaki % 60'lık hatta % 80’lik kesimin etkilenmesi aynı şey anlamına gelmiyor

Gelir durumuna baktığımızda Konut –kira harcamalarının payı yaklaşık % 30…

Bu rakam dünyadan kopuk bir rakam değil.. Almanya'da da gelişmiş Ülkelerde de baktığımızda yaklaşık % 25-30  civarındadır..

ulaştırmanın payı gerçekten oldukça yüksek % 22 gibi.. yani 100

liralık harcamanın da 22 TL'si neredeyse ulaştırmaya a gidiyor.. Gıdaya ve alkolsüz içeceklere harcanan pay ise aşağı yukarı 20.6. Gıda ve alkolsüz içeceklere bu parayı veriyoruz.

Zaten topladığın zaman % 65'i buluyor geriye % 35 i kalıyor. Elektrik, su, doğal gaz, sağlık harcamaları, eğitim masrafları, telekümünasyon ve iletişim, ev eşyaları, tamir bakım onarım giderleri il çarşı Pazar harcamaları bunun içinde.

O zaman gel de yaşamını sürdür..

Bu harcama kalemlerini en altta yaşamını sürdürebilir olması için en az 24 bin TL’ ye ihtiyaç var. Yani tüketim harcaması olarak bu Asgari ücretin bayağı üzerinde…

Bu rakamlar yoksulluk sınırına geldiğimizin en önemli somut göstergesi. İşte 10 bin TL ortalama emekli maaşı alanlara temmuz ayında 6 aylık enflasyon farkı verilecek…

10.Tl her ay % 4 e yakın değer kaybetti. Yani bugünkü satın alma gücü 7500 TL olmuş. Temmuz ayında % 25 verseler bile ancak 10.bin TL’ nin satın alma gücüne erişmiş olacak.

Bu bir zam değildir. Enflasyon oluyor 6 ay sonra TÜİK rakamlarına göre enflasyon farkı veriliyor. O zaman ne anladık bu işten.

Yoksulluk sınırının altında kalan bir asgari ücretten, emekli maaşlarından söz ediyoruz…

Derin yoksulluk dediğimiz bu.

Yani bu anlattığınız aslında çok çarpıcı. Alım gücü sürekli enflasyon karşısında geriliyor ve gelir eşitsizliği çok ciddi oranda artmış durumda. Avrupa'daki ülkelerle kıyasladığımızda ilk sıralarda olduğunu biliyoruz… Peki, bu durum nasıl sona erecek? Enflasyonu kontrol altına almak yeterli olacak mı? Gelir dağılımında büyük bir uçurum oluştu. Bu eşitsizliği nasıl giderecekler.

Yoksa durmak yok enflasyona devam mı denilecek. Çünkü AKP iktidarı,  enflasyonu bilerek ve isteyerek yaptı.

Halk fakirleşsin dediler. Zengin daha da zengin olsun dediler. Kayıt dışı ekonominin % 70’ ler olduğu bir ülkede adalet olmaz.

Dolaylı vergileri dar kesimler ödüyor. Adaletsizlik ve eşitsizlikler burada başlıyor.

Bu iktidarın yaptığı ise fakirden alıp zengine vermektir. Bu bir servet transferidir.

Program yoksulu öldürecek bir ekonomik programıdır. Kendi takımında hiç bir tasarruf yapmıyor.