Çözüm süreci, açılım süreci, demokratik açılım veya Kürt açılımı, uzun yıllardır süren Türkiye-PKK çatışmasını çözmeye yönelik olarak Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti tarafından başlatılan sürecin adıydı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 2005'teki Diyarbakır konuşmasıyla işareti verilen paradigma değişikliğinin ve 2009'da başlatılan Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi ve demokratik açılımın devamı niteliğindedir… Sürecin koordinatörü Beşir Atalay’dı.
2009’ da OSLO görüşmeleri yapıldı.
Abdullah Öcalan'ın mektubu hem Türkçe, hem de Kürtçe olarak Diyarbakır'da Nevruz etkinlikleri sırasında okundu. Mektupta, PKK'nın silahlı güçlerinin Türkiye topraklarından çekileceği ve silahlı mücadeleye son verildiği bildirildi. PKK, Öcalan'ın bu emirlerine uyacağını ve Türkiye topraklarından çekileceğini açıkladı.
Erdoğan mektubu olumlu karşılayıp, PKK'nın çekilmesiyle daha somut adımların atılacağını duyurmuştu.
25 Nisan 2013'te, PKK bütün silahlı güçlerini Türkiye topraklarından Kuzey Irak'a çekeceğini resmî olarak duyurdu. Hükûmete, Kürtlere ve basının çoğuna göre bu hareket 30 yıllık çatışmaların sonunu getiren adım olmuştu..
Halkların demokrasi partisi de PKK’ nın siyasal koluydu..
Peki, sonuçta en oldu? Türkiye'de PKK ile devlet arasındaki çatışmaları sonlandırmaya yönelik son çözüm süreci , 2013'te başlamış ancak 2015 yılına gelindiğinde uzlaşı rüzgârları yerini çatışma ortamına bırakmıştı..
PKK eylemlere başlamıştı.
Neden?
PKK; ABD, AB ve NATO tarafından kurulan ve silah, lojistik, diplomatik, finansal olarak desteklenen ve kurumsallaştırılan bir terör örgütüdür.
Bunu Kürt halkının da anlaması gerekiyor.
AKP süreci tek başına yürüttüğü için, en son DOLMABAHÇE mutabakatından aniden “U” dönüşü yapılmıştı.
Çünkü devlet arka plandaki gerçekler öğrenilmiş, kurulan kumpaslar su yüzüne çıkmıştı.
AK parti Suriye meselesinde hata yapmış olsa da, şimdi onu toparlamaya çalışıyor. O günkü dış işleri bakanı olan Ahmet Davutoğlu’nun yanlışlarını bu gün daha iyi anlıyoruz.
Bedelini ekonomik olarak çok ağır ödüyoruz..
TÜM YÖNLERİ İLE ELE ALIYORUZ...
Bahçelinin önerisine Cumhurbaşkanı Erdoğan nasıl bir değerlendirmede bulunuyor. Esasen Sayın Bahçeli temsilcisi olduğu misyon adına gerçekten cesur ve ezberleri bozan bir teklif ortaya koymuştur. Biz de milletimizin Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni yönetme sorumluluğunu verdiği cumhurbaşkanı olarak bu meseleyi siyasi sosyal bölgesel sonuçlarıyla birlikte tüm yönleriyle ile ele alıyoruz diyor.
AKP lideri Erdoğan aslında olduğu yerde duruyor. Bir adım öteye gitmedi.. Sadece teklifleri değerlendirebiliriz dedi. Tek ilerlemesi buydu.
Bu çok büyük bir ilerleme sayılabilir mi?
O zaman ister istemez akla şu soru geliyor? Bahçeli’nin teklifleri niye askıda kaldı. Ne oldu?
Yeni bir teklif mi bekliyor? Çünkü çok uzun zamandır bu teklif ortada duruyor. Yani bir aydan uzun zamandır hepimiz bu konuyu konuşuyoruz, yazıyoruz..
Aralığa girmek üzereyiz. Bir bakmışsınız hoş geldin 2025..Trump’ın görevi tam olarak devri almasından sonra dünyada paradigmada ne gibi değişimler olacak..
Amerikan derin devleti buna ne kadar müsaade edecek.
Yani son söz Pentagonun..
Eğer pozitif bir gelişme olursa ORTA DOĞUDA Kİ bir çatışmasızlık dönemi gerilimi azaltır ve Türkiye’nin eli daha da güçlenir.
O kadar çok senaryo var ki.
Türkiye bu gelişmeler karşısında ne yapacak? Yeni bir göç dalgasını karşılayamaz. Bu istilanın yükünü Türkiye taşıyamaz ve sonunu getirir.
Herhalde devlet aklı bunu görüyordur..
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 30 Ekim'de Bahçeli'nin çağrısını "tarihi bir fırsat penceresi" olarak nitelendirmişti..
Öcalan ise; "Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim" demişti.
Bahçelinin şok etkisi konuşmasından sonra başlayan süreçte, ciddi olarak Türkiye Cumhuriyeti devletinin gördüğü beka sorunu olabilecek riskleri en aza indirmek için hazırlıklı olmak zorundadır..
Böyle bir süreçte büyük bir ihtimalle Bahçeli'nin konuşmasıyla başlamış görünen yeni süreç de olmayacak. Konunun gündeme gelmesinde iç gelişmeler kadar, Orta Doğu'da değişen güç dinamikleri de belirleyici oldu.
Bu süreçte Türkiye, Suriye ve Irak' ta "PKK ve ona bağlı örgütlere karşı", iç siyasette ise, DEM Parti'ye karşı "açık bir üstünlük sağladı".
Bu önemli bir avantajdı. Bu perspektiften baktığımızda iyi bir başarı söz konusuydu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ının bu konuya göbeğinden dalmadığına göre deme ki bölgesel analizleri daha sağlıklı yapan devrede devlet aklı var.
Biraz dış basını da takip etmek lazım..