Evin en büyük çocuğu olmak, abla sıfatını taşımaktan çok daha fazlasını ifade eder. Bu rol, aile içinde denge sağlayan, küçük kardeşlerine yol gösteren, gerektiğinde anne şefkatiyle yaklaşan bir rehber olmayı da gerektirir. 

Ablalık, sadece yaşça büyük olmakla sınırlı kalmaz; içinde derin bir sevgi ve koruma güdüsünü de taşır. Kardeşler için abla, güven duydukları, sıkıntılarını paylaştıkları ve tavsiyelerini dinledikleri ilk kişidir diyebiliriz.

Ablalığın getirdiği sorumluluklar, bazen büyük bir yük gibi görünse de aslında kardeşlerin hayatında önemli bir destek kaynağıdır. 

Anne ve babanın olmadığı anlarda ya da onlar hayata veda ettiğinde, ailenin büyük kızı olarak kardeşlerin birtakım ihtiyaçlarını karşılamak, onların güvenliğini sağlamak, sıkıntılarına çare bulmak ablanın görevi olur. Bunu menfaat beklemeden başarabilene ne mutlu! 

Küçük bir çocukken, henüz yürümeye başlayan kardeşinin elinden tutmak, düşmesin diye arkasında durmak ve bazen de başını okşayıp teselli etmek ablalığın şefkat dolu yüzleridir.

Ablalık, fedakârlık gerektiren bir roldür. Kimi zaman abla, kendi isteklerinden vazgeçmek zorunda kalır; kardeşlerin ihtiyaçları daha öncelikli olduğunda, kendi planlarını erteleyebilir veya sevdiği şeylerden feragat edebilir. Bu özveriler, ablanın aile içindeki rolünü nasıl içtenlikle benimsediğini ve kardeşlerine ne kadar değer verdiğini gösterir.

Bu sorumluluklar, ablanın hayat boyu taşıyacağı değerli beceriler kazandırır. Erken yaşta empati yapmayı, başkalarını düşünmeyi ve sorunlarla başa çıkmayı öğrenir. Kardeşlerine karşı duyduğu çıkarsız sevgi ve şefkat, ileride kendi çocuklarına, dostlarına ve çevresine de yansır.

Bunları niye yazdım?

Benim ablam Hamiyet, tanıyanlar bilirler bu özelliklerin daha fazlasını taşıyan biri. Hayatı boyunca kardeşlerine verdiği emek, var ama bize her daim duygusal destek ve şefkat sundu. Annemizin vefatından sonra ablamı “anne” yerine koydum. Evin en büyüğü olarak dört kardeşe hem abla, yeri geldi hem de anne oldu. Özellikle öğrencilik yıllarındaki fedakarlıkları bu satırları yazarken film şeridi gibi geçip gidiyor gözlerimin önünden…

Geçenlerde memleketten bize sevgisini de içine koyduğu bir kargo gönderdi. Kutuyu açtığımda içindekilerden çok, ablamın bizi hatırlayıp düşündüğünü bilmek beni derinden etkiledi. 

O anda, yazının başında anlattığım ablalığın her anlamını hissettim. Yazmak istedim. Ablamın gösterdiği bu ince düşünce, içimde sevinç güvercinlerini uçurdu. Şanslıyım. İyi ki varsın ablam.

İşte böyle sevgili okuyucu… Bu hafta başka bir konuyu yazmayı planlarken Gümüşhane’den gelen bir kargo konuyu buralara kadar getirdi.

Yazarlık böyle bir şey.

Eminim siz de böyle bir ablaya sahipsiniz.

Ablaların kardeşlerine verdiği sevgi, fedakârlık ve şefkat, ömür boyu unutulmaz bir bağ kurar. Zorluklar karşısında dimdik duran, her an yanlarında olacaklarına güven veren o özel kişiler, hayatta nadir bulunan değerli hazinelerdir. 

Kardeşler büyüyüp kendi yollarına gittiklerinde hatta yolları gurbete düşse bile, aralarındaki bağ daha da güçlenir. Paylaşılan anılar ve yaşanmışlıklar, bu ilişkiyi ömür boyu sürdürecek bir dostluk hâline getirir.

Sonuç olarak, abla olmak, her zaman kolay bir görev olmasa da, verilen sevgi ve gösterilen fedakârlıklar, bu rolü anlamlı kılar. 

Ablaların emeği, hayat boyu kardeşlerinin kalbinde taşıyacakları en değerli hediyelerden biridir. 

Bizim ablamız Hamiyet gibi, sevgi dolu ve fedakâr ablalar olmasaydı, belki de bu kadar güçlü olamazdık. İyi ki varsın isminin anlamını yaşam boyu bizlere hisettiren, canım ablam!