Bundan yirmi gün önceydi. Köprübaşı Edebiyat dergisinin yayın yönetmeni sevgili Rukiye Özdemir aradı. Mart sayısı için bir yazı kaleme almamı istedi ve konunun “kadın” olmasını rica etti. Yazımı yazıp kendisine gönderdim.
Bu yazıyı köşemde yayımlayıp yayımlamamak konusunda kararsızdım. Ancak Eskişehirdenhaber'in birbirinden değerli yazarlarının 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde yazdığı yazıları ve şiirleri okuduktan sonra paylaşmaya karar verdim.
Çünkü kadın, sadece bir birey değil, toplumların temel taşıdır. O, bir anne, bir eş, bir kardeş…
Kimi zaman fedakâr bir öğretmen, kimi zaman güçlü bir lider, kimi zaman da sabırla yoğrulmuş bir emekçidir. Kadın, hayatı var eden, ona anlam ve ruh katan yegâne varlıktır.
Kadın, bir tohum gibi toprağa düşer; sabırla kök salar, sevgiyle büyür ve dallarında yeni hayatları taşır. Onun varlığı, tıpkı bir çınar gibi, gölgesinde nice nesilleri serinletir.
Kadın doğurur, büyütür, öğretir, merhametle sarar ve güç verir. Onun fedakârlığı, sadece gözle görülen bir çaba değil; ruhunda taşıdığı derin bir sevgi ve özveridir.
Kadından bahsedildiğinde aklıma hep Zübeyde Hanım gelir. O mükemmel bir anneydi; sadece bir evlat büyütmedi, bir milleti ayağa kaldıracak bir lider yetiştirdi. Ülkemizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, annesinin sevgisi ve terbiyesiyle büyüdü ve hayatı boyunca kadına verdiği değeri her fırsatta vurguladı. "Dünyada her şey kadının eseridir." sözü, onun kadına bakışını en güzel şekilde özetler.
Bazı entübeli beyinler anlamasa da Atatürk, Türk kadınının toplumda hak ettiği yere ulaşması için büyük reformlar gerçekleştirdi ve kadınların eğitimde, siyasette, iş hayatında yer almasını sağladı.
Ancak kadının gücü sadece barış zamanında değil, savaş meydanlarında da kendini gösterdi. Kurtuluş Savaşı, kadınların kahramanlık destanları yazdığı bir mücadeleydi. Onlar, yalnızca cepheye cephane taşımakla kalmadılar; silah kuşanıp savaştılar, yaralıları tedavi ettiler, aç kalan askerlere yemek pişirdiler, milletin moral kaynağı oldular. Tarih kitaplarında adlarını sıkça göremesek de onların cesaretleri, fedakârlıkları ve azimleri Kurtuluş Savaşı’nın zaferinde büyük rol oynadı.
Örneğin Halide Edib Adıvar, sadece bir yazar değil, savaş meydanlarında askerleri motive eden bir ses, bir direniş ruhuydu. Kara Fatma, erkeklerin bile cesaret edemediği tehlikelere göğüs gererek düşmana karşı savaştı. Nene Hatun, Erzurum’da gösterdiği kahramanlıkla bir milletin bağımsızlık mücadelesinde sembol haline geldi. Örnekleri çoğaltabiliriz.
Kadın, sadece savaşlarda değil, barışta da toplumun mimarıdır. O, bir yuva kurar, bir toplumu eğitir, sevgiyi ve merhameti en saf haliyle yaşatır. O olmadan hayat eksiktir, sevgi yarım kalır. Kadın, sadece anne olduğu için değil; şefkatiyle, emeğiyle, fedakârlığıyla, sevgisiyle değerlidir. Onun gücü, sadece fiziksel kuvvetten ibaret değildir; ruhundaki sonsuz sabır, kalbindeki derin sevgi ve zihnindeki üretkenlikle şekillenir.
Atatürk'ün dediği gibi: "Bir millet, kadınlarının elinden yükselir." Kadın ne kadar güçlü, ne kadar bilinçli ve ne kadar özgürse, o toplum da o kadar gelişmiş ve medenidir. Kadın, yalnızca bir evin huzur kaynağı değil, bir milletin de geleceğini inşa eden en önemli yapı taşıdır.
Kadınlarımızın hayatımızdaki yeri ne kadar büyük, ne kadar kıymetli ve ne kadar güçlü… Bunu hiçbir zaman unutmamalıyız. Onlar, hayatın vazgeçilmezleri, emekleri ödenen ama hakları asla ödenemeyen en değerli varlıklarımızdır.