Günlük hayatın keşmekeşinde, çoğu zaman ölümü, hesap gününü ve ebedi hayatı unuturuz. 

Oysa dünya, fırtınalı bir denizde süzülen bir gemi misali; bazen dalgalar savurur, bazen sular durulur, ancak asıl önemli olan gemiyi sağ salim limana ulaştırabilmektir. 

İşte bu liman, ahirettir. Bizler için dünya, ebedi bir konak değil, sadece yolculuğun bir durağıdır.

Ve şimdi, bu kutlu yolculuğun en güzel mola noktalarından birindeyiz: 2025 yılının Ramazan ayında!

Ramazan Ayı: Manevi Bir Bahar Mevsimi

Siz bu satırları okuduğunuzda, on bir ayın sultanı Ramazan’ın dördüncü gününe girmiş olacağız. 

Gözlerinizi kapatıp bir an durun ve düşünün: Geçen Ramazan’da birlikte iftar açtığınız insanlar nerede? O sıcak tebessümler, o tatlı sohbetler belki de birer hatıraya dönüştü. 

İşte bu yüzden Ramazan’a her eriştiğimizde ona sımsıkı sarılmalıyız. Çünkü kimseye bir sonraki Ramazan’ın garantisi verilmedi.

Ramazan, tıpkı kurak bir toprağa yağan bereketli bir yağmur gibi, ruhumuzu arındıran, kalbimize şifa veren bir zaman dilimidir. Bu mübarek ay, yalnızca mideleri değil, gönülleri de doyuran bir sofradır.

Oruç: Ruhun ve Bedenin Terbiyesi

Oruç, yalnızca aç ve susuz kalmak değildir. O, bir sabır imtihanıdır, bir irade eğitimi ve ruhun arınma yolculuğudur.

Açlık ve susuzluk, bizlere yoksulların hâlini öğretir, şükrü hatırlatır.

Nefsimizle olan mücadelede, irademizi güçlendirir, kendimize hâkim olmayı sağlar.

Kalbimizi kin ve nefret gibi kirlerden arındırarak, affetmenin huzurunu yaşatır.

Tıpkı durgun bir gölde atılan taşın yaydığı dalgalar gibi, oruç da insanın tüm benliğine nüfuz etmelidir. Sadece mide değil, dil, göz, kalp ve eller de oruç tutmalıdır.

Dilin orucu: Dedikodudan, yalandan, kırıcı sözlerden uzak durmaktır.

Gözün orucu: Harama bakmaktan sakınmalı, dünyaya ibret nazarıyla bakmaktır.

Kalbin orucu: Kötü duyguları terk etmeli, affetmeyi ve merhameti kuşanmalıdır.

Ellerin orucu: Hakkı olmayan bir şeye uzanmamalı, hayır yolunda çalışmalıdır.

İşte bu şekilde tutulan bir oruç, insanı adeta ruhani bir yükselişe taşır.

Ramazan: Affetmenin, Paylaşmanın ve Yeniden Doğmanın Vakti.

Bu ay, yalnızca aç kalmaktan ibaret değildir. O, merhametin, sabrın ve affetmenin zirveye ulaştığı, ruhların yeniden doğduğu bir iklimdir.

Ramazan, kırık kalpleri onarmak, dargın gönülleri barıştırmak için bir fırsattır. Bu ayda, bir yetimin başını okşamak, fakirin sofrasına bir lokma ekmek bırakmak, dualarımızı sadece kendimiz için değil, tüm insanlık için yükseltmek gerekir. Özellikle Gazze’deki Müslüman kardeşlerimiz için.

Tıpkı bir bahar yağmurunun toprağa can vermesi gibi, Ramazan da ruhlarımızı diriltir. Bir hurma tanesiyle iftar açarken, dilimizde dualar yükselirken, içimizde tarifi imkânsız bir huzur hissederiz. Çünkü oruç, insanın sadece midesini değil, kalbini ve ruhunu da doyuran bir ibadettir.

Ramazan’da kazanılan güzellikler, bayram sabahıyla birlikte son bulmamalıdır. Ramazan, bir ay boyunca bizleri terbiye eden bir mektepse, buradan mezun olanlar bu güzel hasletleri hayatlarına taşımalıdır. Oruç sadece Ramazan ayına hapsedilmemeli, hayatımızın tamamına sirayet etmelidir.

Öyleyse bu mübarek ayı en güzel şekilde değerlendirelim. Kalplerimizi temizleyelim, affetmeyi bilelim, muhtaçlara el uzatalım ve Ramazan’ın manevi bereketinden en iyi şekilde faydalanalım.

Ve en içten dualarımızla seslenelim:

Ey sabrın ve arınmanın vakti, ey ruhu yücelten ilahi disiplin! Açlıkla terbiye edilen nefsimize sabrı öğret, susuzlukla arınan kalbimize merhameti fısılda. Gün doğarken başlayan bu kutlu yolculukta, midemizi olduğu kadar gönlümüzü de temizle. 

Gözümüzü haramdan, dilimizi kırıcı sözlerden, kalbimizi kin ve nefretten koru. Sofralarımızda bereket, dualarımızda derinlik, bedenimizde sağlık, ruhumuzda huzur bırak. Bizi yalnızca açlıktan değil, gafletten de alıkoy. 

Tut Beni Ey Oruç!

Ey oruç tut ki beni, dilim yalan söylemesin, dedikodu yapmayayım. Tut ki sevdiklerimin kalbini kırmayayım. Dilimle gönülleri yaralamayayım. Ey oruç beni tut ki kulağım kem söz işitmesin. Beni tut ki öfkemi yenebileyim, sabırlı olmayı öğreneyim.