Frankenstein’ın hikayesi, sinema tarihinin en çok tekrar edilen ve yeniden yorumlanan öykülerinden biri olmuştur. Mary Shelley’nin 1818 yılında kaleme aldığı “Frankenstein or the Modern Prometheus”, sadece bir korku hikayesi olmanın ötesinde, insanın yaratıcısına ve doğaya karşı olan mücadelesini derinlemesine ele alır. Ancak 2014 yılında beyaz perdeye taşınan “Frankenstein: Ölümsüzlerin Savaşı”, bu klasik hikayeye bambaşka bir bakış açısı getiriyor.

Stuart Beattie’nin yönettiği bu filmde, Frankenstein’ın yarattığı canavar, Adam, 200 yıllık bir yolculuğun ardından kendini Gargoyle ve İblisler arasındaki kadim savaşın ortasında bulur. Bu savaş, sadece iki doğaüstü güç arasındaki bir çatışma değil, aynı zamanda insanlığın kaderini belirleyecek bir mücadeledir. Adam, ölümsüzlük sırrını elinde tutan tek varlık olarak,

Film, bir yandan klasik Frankenstein öyküsünün temalarını korurken, diğer yandan modern aksiyon ve fantastik unsurlarla dolu bir hikaye sunuyor. Adam’ın, yaratıcısı Dr. Victor Frankenstein’ın izlerini taşıyan bir yaratık olarak kendi kimliğini bulma çabası, film boyunca derinlemesine işleniyor. Gargoyle ve İblisler arasındaki savaş ise, insanlığın sonunu getirebilecek büyüklükte bir tehdit oluşturuyor. Bu savaşın merkezinde bulunan Adam,

“Frankenstein: Ölümsüzlerin Savaşı”, görsel efektleri ve sinematografisiyle dikkat çeken bir yapım. Özellikle Gargoyle ve İblislerin çatışmaları, izleyiciyi filmin içine çeken etkileyici sahnelerle dolu. Beattie’nin yönlendirmesiyle, bu sahneler sadece aksiyonun ötesine geçerek, izleyicilere görsel bir şölen sunuyor.

Bu film, klasik Frankenstein hikayesini modern sinema teknikleriyle birleştirerek, izleyicilere hem tanıdık hem de yenilikçi bir deneyim sunuyor. Mary Shelley’nin yaratıcı eseri, bu yeni yorumla birlikte, günümüz izleyicilerine de hitap etmeyi başarıyor. Adam’ın kendi kimliğini bulma ve insanlığı kurtarma yolculuğu, hem duygusal hem de epik bir anlatı sunuyor.

“Frankenstein: Ölümsüzlerin Savaşı”, sadece bir aksiyon ve fantastik film olmanın ötesinde, insanın kendi yaratıcısına ve doğaya karşı olan mücadelesini derinlemesine ele alıyor. Adam’ın, kendi kimliğini bulma ve insanlığı kurtarma çabası, izleyicilere düşündürücü ve duygusal bir deneyim sunuyor. Bu film, klasik Frankenstein hikayesinin modern bir yorumu olarak, hem eski hem de yeni nesil izleyicilere hitap ediyor.