Konuşurken, yazarken, dinlerken; okurken, yürürken, koşarken; iş yaparken, tercih yaparken, karar alırken … özen gösteririz.

İşini özenle yapan kişilerin güvenilecek kişileri olduğuna inanırız. Onların dayanılabilecek birileri olduğunu kabul ederiz.

Akıl ve vicdan sahibi herkesin işini özenle yaptığına ve yapacağına inanırız.

Özenilecek işi herkesin bulunduğu konuma göre mutlaka yapması gerektiğini biliriz.

‘Özen kavramı’ (Bir iş üzerinde büyük bir dikkatle durarak çalışma, mümkün olduğu kadar iyi olmasına gayret etme, bu yolda titizlik gösterme) bizim hayatımızda çok özel bir yere sahiptir.

Benim yaş grubumdakiler çok iyi hatırlar. Eskiden esnaf tabelalarında ya da küçük dükkanların uygun bir yerinde ‘İtina ile yapılır.’ yazardı. Daha çok terzide, kunduracıda görürdük böyle yazıları. O iş yeri, bize güven verirdi. Bilirdik ki o esnaf; yapmayacağı, yapamayacağı bir işi işyerine yazmazdı.

Tabelasına, camına böyle yazan esnaf da kelimelerin gücüne inanıyordu belli ki.

Tabela kirliliği olan cadde ya da sokaklarda böyle bir yazı şimdilerde yok gibime geliyor.

Her alanda olduğu gibi el emeğine göz nuruna dayalı işlerde de önemseme, özen gösterme azaldı gibime geliyor artık.

İş hayatındaki bu çöküş, gündelik hayatımıza da yansıdı maalesef.

Artık kimseyi pek de önemsemiyoruz niyeyse.

Hareketlerimize, davranışlarımıza pek de özen gösteremiyoruz niyeyse.

Bir şeyin iyi olması için özenerek gayret gösterme becerimiz azalıyor.

Duyarlılığımızı, dikkatimizi yerli yerinde değerlendiremiyoruz.

‘İlgi, saygı, fedakârlık vb. kavramlar da günlük sözlüğümüzden çıkmış gibime geliyor maalesef.

Bir şeyin istenildiği gibi olması için gereken dikkati, gereken özeni her zaman gösteremeyebiliyoruz.

Bir şeyin iyi olması için elimizden geldiğince dikkat gösteremiyoruz, titizlikle üstünde duramayabiliyoruz. Gereken özeni, gösteremeyince sorumluluktan da uzaklaşıyoruz.

Özensiz yaşadıkça tekdüzeliğe düşüyoruz. Böyle olunca da sıradan biri oluveriyoruz. Sıradanlaşınca da yalnız yapayalnız kalıp veriyoruz işte.

Yalnızlaştıkça güvensiz oluyoruz. Güvenmiyoruz da bize güvenmiyorlar da.

Güven kayboldukça kendimizi kontrol etmede zorlanıyoruz.

Kendimizi kontrol edemedikçe yanlışa meylimiz arttıkça artıyor.

Yanlışa yaklaştıkça eksiğimizi noksanımızı tam bilemiyoruz.

Kendimizi kontrol edemedikçe insanlardan uzaklaşıyoruz insanlardan uzaklaştıkça içimize daha çok kapanıyoruz ruhumuz yıpranıyor böylece.

Yorgun, bitkin, mutsuz, umutsuz olup çıkıveriyoruz sonuçta.

Kimseden bir şey beklemez oluyoruz. Veremediğimiz için beklemiyoruz da kimseden bir şey.

Almanın vermenin tadını unutuyoruz.

Aman ha!

Almayı da vermeyi de ihmal etmeyelim aman.

Almazsak vermezsek hayat, neye yarar ki!

Özenle büyüttüğümüz umutlarımız zarar görmesin aman!

Ne yaparsak yapalım hiçbir şey hep aynı tonda sürüp gitmiyor.

Tekdüzelik, hiçbirimize göre değil.

Bulunmayanlarımız, bitmemişlerimiz, tamamlayamadıklarımız, noksanlarımız da var; olması gerekenden daha fazla olanlarımız da var.

Eksiği var, daha fazlası yok hiçbir şeyin.

Artığına eksiğine, eksiğine gediğine pek de aldırmayalım.

Günlük hayatın karmaşası karşısında yılmayalım.

Elimizden geldiği kadar hemen he şeye özen gösterelim.

Hemen her şeyimizin daha iyi olması için çok gayret sarf edelim. Başkalarının özenmesini sağlayalım. Onların özenmesine yol açalım, onları teşvik edelim.

Alalım, verelim, özenle yaşayalım!