Düğün, derneklerde büyük sofralar gurulurdu… Misafir geldiğinde hanenin düğünü bayramıydı… Gocaman gocaman SİNİ’ler sofra olurdu… Eskiden gocaman tepsiye SİNİ denirdi yöremde… Gelen misafirler ağırlanırdı… YUKA nedir bilir misiniz? Şimdiki adıyla Yufka… Her Ramazan ayı öncesi ve cemiyetlerde mutlak suretle imece usulü yapılırdı… Düğün, dernek, Mevlid-i Şerif ezcümle tüm cemiyetlerde SİNİ’lere YUKA’lar serilir ÇOTULU PİLAV dökülürdü üzerine…

ÇOTUKLU PİLAV’da ne ola ki? Diye soranlarınız da olacaktır…

Bol etli, hatta DİKİLİ pilava ÇOTUKLU PİLAV denirdi yöremizde… Şimdilerde ekseriyetle tavuklu pilavlar aldı ÇOTUKLARIN yerini… Bu gelenek unutuldu diyeceğimde haksızlık etmeyelim… Kimi imkânsızlıklar ÇOTUKLUDAN, tavukluya döndürdü, kimi geleneklerin zamanın değişmesinden…

Bu gelenekler ilçemde, köylerimde uygulanırdı geçmişte… Şimdilerde düğün dernekler bile Eskişehir’de yapılır oldu diğer neden de bu… Şu ya da bu şekilde mutluydu insanlar… Eskiden…

Bizim yörede Patatesin adı SORKUN PATATESİ’dir…

Patates’e, KUMPİR, (GUMPİR) dinirdi… Misafir gelsin gelmesin özellikle GIŞ’ın Guzine’de (Kuzine) GUMPİR yapılırdı közde…

…/…

 

BİZİM YÖREDE DİRLER Kİ – 1 yazımızı da okumanın bütünlük açısından tavsiye edilir…

Devam edelim…

Guzusu olacak goyuna GUZULACI, bazı bölgelerde ise GUNNACI dirlerdi bizim yörede…

Sebze meyve isimleri de başka güzeldi bizim yörede…

Domates’e, DOMATİS, Patlıcan’a, BADILCAN, Biber’e, BÖBER, Elma’ya, ALMA, Armut’a, ARMIT, Kayısı’ya, GAYISI, Salatalığa, ZALATALIK hatta BOSTAN dirlerdi bizim memlekette…

HIYAR dediklerini, hatta kızdıklarında HIYAR HERİF dediklerini de duymuştum çocukken, HIYAR kelimesini Salatalığa bırakmayanlar halen var bu devirde…

Başörtüsüne ÇEMBER dediklerini duymuşsunuzdur… Bizim yörede yöresel gıyafetlere ÖRTME, YAZMA dirler… Hatta çamaşırhanelerde gazanları yakar, kendi boyar(dı) analar, abalar, dizalar…

ZOBADA NOHUT GAVURMA…

Başlık MALIÇCA…

Anlayacağımız dilde ‘Sobada Nohut kavurma’ geleneği vardı her hanede…

Özellikle gış aylarında yemek sonrası zobanın üstünde gaynayan güğümden demlenen gara çaydanlıktaki çayın hemen yanına nohutlar seriliridi /eskiden… Maşayla ve/veya gaşıkla çevrilir her bölgesinin eşit şekilde gavrulması sağlanırdı… Bu geleneğin dostlukları pekiştirdiğini, asıl amacın gavrulmuş nohut yemek değil muhabbet olduğunu, insanların birbirine muhabbetle bağlandığını büyüyünce anladım… Nohut gavurmasının bir gelenek olduğunu çok geç anladığım gibi…

Atalarımızdan bize kadar gelen ve kopmak üzere olan bu geleneği yaşatmak ve unutturmamak için bizler halen mücadele ediyor, zoba, guzine bulduğumuz her yerde gavurmaya devam ediyoruz…

PEŞKİR’E SİLERDİK ELİMİZİ YÜZÜMÜZÜ…

Anamdan duymuştum ilk ‘PEŞKİR’ kelimesini… Kaç yaşındaydım bilmiyorum… Bildiğim bir şey var ki elimi yüzümü yıkadıktan sonra ‘PEŞKİR’e gözelce sil, gurula guzum’ lafı idi…

PEŞKİR’in, Türk kültürümüzde önemli bir yeri olan, genellikle el ve yüz kurulamaya yarayan ince dokuma bir havlu olduğunu da büyünce anlamıştım… Geleneksel olarak el işçiliğiyle üretilirmiş eskiden… Hem günlük yaşamda hem de özel günlerde hemen her hanede her yerde kullanılan PEŞKİR’ler…

Peşkirler, mutfakta, banyoda ve/veya misafir ağırlarken de kullanılırdı… Diğer yandan çeyizlerde de başköşe hediyeliklerdendi /eskiden…

Ezcümle;

Kadim Türk kültürümüzde geleneksel yaşam tarzını yansıtırmış /eskiden… Düğünler, bayramlar ve özel günlerde hediye olarak verilmiş, hanelerde hemen her yerde kullanılmış… Tüm bu unsurlar ve yaygın kullanımı Türk kültürünün yöremizdeki önemini vurguluyor… Anladım ki PEŞKİRLER sadece bir hane eşyası olmanın ötesinde, Türk geleneklerindeki derin önemini ortaya koyuyormuş… Eskiden… Şimdi yerini havlu almış, unutulmuş PEŞKİR…

YAĞLIKTAN ISLAK MENDİLE…

Mendili öyle sallayıp geçmek yok; Bakmayın siz şimdi mendilin ıslandığına ‘Islak mendil’ denilerek ucuzlatıldığına… Cidden önemli bir geçmişi var mendilin… Şarkılar söylenmiş, ağıtlar yakılmış mendil aracılığıyla aşklar yaşanmış…

‘Al mendil sende kalsın/ sakla koynunda solsun/ ben murat alamadım/ bari mendilim alsın’ demiş aşığın biri…

‘Mendilimde gül oya, gülmedim doya doya’ diye gergefinde mendil işleyen yöremiz gızıları, nakışlarıyla göğnünün sesini duyurmaya çalışmış gınalı elleriyle asırlar boyu…

‘Mendili işle yolla/Ucun gümüşle yolla/İçine üç elma koy/Birini dişle yolla’ diye yüreklerden dökülen nağmeler, özlemi/vuslatı ne güzel anlatmış öyle değil mi?

Mendil konusunda kitap yazılır kitap… Lakin biz öze dönelim…

TDK’ya göre mendil sözcüğü Arapçadan alınmış… Ağız, yüz, burun ve ter silmeye veya bohça gibi içine ufak tefek şeyler koymaya yarayan, cepte taşınan ve dört köşe bir bez, yağlık olarak anlatılmış…

Kendilerine uygar diyen toplumlar ve onların hayranı budalalarda gücenmesin İngilizce/de mendil için handkerchief / hanky sözcükleri, Fransızca da ise mendilin karşılığı moucher, sümkürmek eyleminden türetilmiş olan mouchoir sözcüğü olduğunu da yazıverelim…

Meydan Larousse da 8. Cilt 609. sayfasında mendil var gerisini siz düşünün!

Kaşgarlı Mahmud’un 1072-1074 yılları arasında yazdığı Divân-ı Lügâti’t-Türk adlı kitabında mendil anlamına gelen bir sözcüğe rastlıyoruz. Eserde insanın burnunu temizlemesi için cebinde taşıdığı kumaş veya herhangi bir bez parçası olarak geçen ulatu sözcüğü mendil anlamına geldiği ortak kanaat… İşte özümüzde bu zaten…

Hangi dilde yazarsak yazalım ana sütümüz Türkçemizde olduğu gibi bir anlam genişliği hiçbir dilde /yörede bulunmuyor…

Feslerin, külahların, şapkaların üzerinde, cepkenlerde, ceplerde, halaylarda, saklambaç oyunlarında… 

Ziyadesiyle Mendil bazen aşıkların ortak dili bile oluvermiş geçmişte…

Taaa geçmişte EL BEZİ bile denilmiş… Bir önceki paragrafta bahsettiğimiz üzere PEKŞİR’e bile evrilmiş… şimdilerde ıslattılar çıkardılar suyunu mendilin!

Biz lafı çok ama çok uzatırız böyle giderse… Ezcümle mendil çok önemli bir yer tutardı çocukluğumuzda… Hemen her çocuğun cebinde mendil /yağlık olurdu… Neden bilmiyorum lakin bizim jenerasyonda çocuklar SÜMÜKLÜ olurdu ben dahil J

Cidden sağlıktan mı? Pislikten mi? Temizlikten mi? İşin doğası gereği mi bilinmez hemen her çocuğun cebinde yağlık /hatta SÜMÜK MENDİLİ olurdu cebinde… Ne kadar inanılmaz değil mi? Oyun oynarken sümüğümüz akar, içimize çekersek bize kızarlardı ve ‘mendile sil guzum’ diye uyarır ders verirlerdi /eskiden…

Uzatmayalım, sonrasında kağıt mendiller ve yakınz zamanda ise BÖYÜK BULUŞ ISLAK MENDİLLER aldı yerlerini unutuldu YAĞLIK ve MENDİLLER… Ne güzeldi sokaklar… SÜMÜKLÜ ÇOCUKLARLA doluydu… Ceplerinde ise yağlık/mendiller vardı… Mutluydu çocuklar, eskiden…

DEVAM EDECEK…