Hollanda maçından önce, bozkurt işareti meselesi hayli canımızı sıktı. Merih’e verilen ceza morallerimizi bozdu.
Evet, bu işaret MHP’nin kullandığı bir işaret olabilir ama bunun ötesinde Türk'lüğün sembolü olduğunu unutmayalım. Ülkemizin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bozkurt işareti yaptığı resimler arşivlerde mevcut. Yetmedi bastırdığı kağıt paranın üzerine bozkurt resmi koyduruyor. O sebeple bunu bir siyasi partiye mal etmemek gerekir.
Geçmiş maçlarda oyuncular Arnavut kartal, Sırp çetnik, Hollandalı aslan pençesi yapıyor daha ötesi İngiliz cinsel organını gösteriyor ve bir ceza almıyor.
Futbolcumuz bozkurt işareti yaptığı için 2 maç ceza alıyor. Niçin Türk olduğu için. Ne diyelim UEFA ikiyüzlüsün. Adaletli hiç değilsin. Görüyoruz ki en ufak bir hareketimizde ceza vermekten geri durmayan bir Türk düşmanı Avrupa var karşımızda. Kim ne söylerse söylesin, Türk’ün Türk’ten başka dostu yok bu dünyada.
Neyse… Birkaç haftadır Avrupa Şampiyonasında izlediğimiz bu çocuklar son 20 yıldaki en başarılı turnuva performansını sergilediler. Oyuncularımızın hırsı ve ortaya koyduğu mücadele, tüm yaşanan olumsuzlukları unutmaya yeter de artar bile.
Hollanda maçında Salih Özcan’ın ayakla vurulacak topa kafayı uzatması, inanmışlığın, hırsın ve kazanma arzusunun bir göstergesi olsa gerek. Maçı yüreği ile oynayan bu futbolcular ile final yapamadığımız için hayal kırıklığı içerisindeyiz.
Yoksa herkes elinden gelenin fazlasını yaptı. Çok karakterli oyuncular. Öncekiler gibi parayla pulla, katla, yatla işleri yok. Ayyıldız ve memleket sevdası her şeyden önce geliyor bu gençlerde. Helal olsun.
Bu düzgün karakterli oyuncuların mücadelesiyle Avrupa’nın ilk 8 takımından birisiyiz.
Kötü oynayıp elensek neyse diyeceğim de mücadele edip elenince insan üzülüyor.
Futbol yorumcusu değiliz ama iyi bir izleyiciyiz. Özellikle ikinci yarının başında gol yiyeceğimizi, takımın yorulup enerji ve motivasyonunu kaybettiğini, geriye çekildiğini, ileride top tutamadığını ve hatta taşıyamadığını binlerce kilometre uzakta, evde televizyon başında biz gördük ama sahanın içinde işi bu olan Montella ve yardımcıları gör(e)medi. Fark atacağımız maçı kendi ellerimizle verdik.
İlk yarıda kalemize yaklaşmayan Hollanda'yı ikinci yarıda geriye çekilerek resmen biz davet ettik kalemize. Böyle maçlarda skoru koruma ve defans futbolu günün sonunda can yakıyor. Biraz korkak oynadık sanki.
Futbol yorumcularını dinliyoruz, kafamız karışıyor. Ortak görüş, forvetsiz bir takım kurgusu olabilir mi? Bakın, attığımız 7 golün 4‘ünü defans oyuncuları attı. Takım olarak bu noktaya gelmek bir başarıdır.
Daha aklıselim bir hoca, oyuncularımızla aynı dili konuşan, onların kalbine hitap eden yerli teknik direktör ile gelecekte daha üstün başarılar sağlanabilir.
Çünkü bu jenerasyon çok farklı. Doğru hoca tercihinde gelecekte çok iş yapar. En az 10 yıl bu çocukları izleriz.
Montella’ya dikkat ettiniz mi? Bütün turnuva boyunca değişiklikleri 75-77 arası yaptı. Oynadığımız bütün maçlarda forvetsiz oynamanın handikaplarını alenen gördük. Takım 60. dakikanın ardından geri yaslanmak zorunda kalıyor. Rakibi önde basacak oyuncuları bu dakikalarda oyuna almazsan, kalemizde böyle pozisyonlar görmemiz çok normal.
Çeyrek finalde ne güzel 1-0 öne geçmişiz, rakibe top oynatmıyoruz ve rakip defans hattı sarı kartlı. Biz buna rağmen 50. dakikada yapmamız gereken değişiklikleri 85. dakikada, skor 0-1'den 2-1'e geldikten sonra yapıyoruz.
Yazık oldu.
14 Haziran’dan bugüne kadar ülke olarak tatlı bir heyecan ve kenetlenme yaşadık. Milli duygularımız tavan yaptı. Bu heyecana ve coşkuya ihtiyacımız vardı. Ülkemizin mülteciler, ekonomi gibi önemli sorunları varken milli maçlar birlik ve beraberlik açısından değerliydi. Futbol maceramız buraya kadarmış. Futbolun doğasında sevinmek de var, üzülmek de!
Yaşattığınız gurur ve terinizin son damlasına kadar verdiğiniz mücadele için teşekkürler Milli Takım. Gelecekte bu aziz milleti layık olduğu yere taşıyacağınızdan kuşku duymuyoruz gençler….. Arda, Ferdi, Kenan, Barış Alper, Mert ve diğerleri…
Hocanıza değil ama size güvenimiz tam.