Ağzından akıllılara değil adamakıllılara, ağırakıllılara özendik hep.

Bir mesele hakkında birilerinin fikrini almayı, tavsiyesini sorup öğrenmeyi; akıl almayı, akıl danışmayı, akıl sormayı unuttuk mu şimdilerde!

Akıl erdiremiyoruz, akıl sır edemiyoruz halimize.

Ne olduğunu anlayamıyoruz, bu işin sırrını çözemiyoruz; hâlimizi kabul de edemiyoruz aslında.

Aklımız havsalamız almıyor nedense.

Bir şey üzerinde çok düşünmeyi, kafa yormayı unuttuk neredeyse.

Akıl yürütemez olduk niyeyse. Bir konuda fikir veremiyoruz. Bir konuda tahminde bulunamıyoruz.

İnsan iyi olduğu kadar da zayıf, bozguncu, nankör, cimri, zalim, cahil, aceleci olduğunu hepimiz iyi biliyor aslında.

İyi insanlara yaklaşmanın gereğini kabul etmeyenimiz yok neredeyse.

Nerdeyse hepimiz, aklımızı iyi kullandığımızı; gerektiğinde bizden daha akıllı olanların aklından faydalandığımızı söyler dururuz.

Aklın olumlu yolda kullanılmasının temini insani değerler sistemine bağlı olduğunu biliyoruz. Bu sistemin esasın toplumun selameti için gerekli şart ve ortam olduğunun farkındayız.

Bunların hepsi tamam tamam olmasına da aklımızı kullanma konusunda benim hep tereddüdüm var.

Talihsizlikten, mutsuzluktan, parasızlıktan ziyade akılsızlıktan korkmalıyız diye düşünürüm hep. Akıl olursa bunlara bir çare bulunabilir. Akıl olmayınca bunlar hiç bir şeyin bizde fazla kalmayacağına inanırım hep.

Atasözümüzde dendiği gibi işte. İşin özeti bu işte: ‘Akıl olmayınca başta; ne kuruda biter ne yaşta!’

İnsan olmanın ilk şartı akıllı olmaktır.

Hemen hepimiz belli zamanlarda belleğimizden yakınırız. Belleğimizden yakınırız ama aklımızdan yakınmayı aklımızdan bile geçirmeyiz. ”Akılları pazara çıkarmışlar da herkes yine kendi aklını beğenmiş.’ hesabı geçip gider ömrümüz işte.

Doğru ve güvenilir bilgiye ulaşmak akıl sayesinde olur. Bilgi, hayat tarzımızı belirler.

Hayat hakkından sonra en önemli hakkımız, aklımızın ve akıl sağlığımızın korunmasıdır. Bu konuda hiç kimse başka bir kimseden üstün ya da aşağı değildir.

Herkes hakkını savunur. Bu, her insan için hem hak hem de vazifedir. Hakkı savunmak, elbette akıl ile olur. Hak, görev ve vazifenin olumlu gelişimi, aklımız kullanmak gerektiğinde başkasının aklından da istifade etmekle olur.

Aklın alınıp satılabilen bir şey olmadığı hususunda hepimiz kesin kararlıyız özetle.

Aklını almasak da aklına müşteri olmasak da akıllı bildiklerimizi can kulağıyla dinlemek durumundayız. Çünkü onların hayatlarından ders alacağımız çok hususlar vardır.

Başkalarının bilgisi ile bilgili olabiliriz ama sadece kendi aklımızla akıllı olabiliriz.

Herkes bizi gibi düşünmek zorunda olmadığını bilir ve söyleriz. Bizim gibi düşünenlere hep daha yakın oluruz, onları akıllı sayarız.

Çok bilgili olmak başka şey; akıllı olmak başka şeydir.

Hemen hepimizin bildiği akıl alabileceğimiz akıllı insanların kimler olduğunu şöyle hatırlayalım hele bir:

‘Akıllı insan, başkalarının aklından da istifade eden insandır.’

Akıllı insan, onu yerinde kullanabilen insandır.

Akıllı insan, ona danışılan insandır.

Akıllı insan, kendine danışıldığında danışanı düşündüren insandır.

Akıllı insan, bilgiye sırt çevirmeyen insandır.

Akıllı insan, mevcut aklıyla övünmeyen insandır.

Akıllı insan, duygularına hakim olan insandır.

Akıllı insan, aptallardan da çok şey öğrenebileceğine inanan insandır.

Akıllı insan, kendini en çok sayıda insanın yerine koyabilen insandır.

Akıllı insan, akıl gücüne hiçbir şeyin karşı duramayacağına inanan insandır.

Akıllı insan, aldığı akılla daha da zenginleşeceğine inanan inşadır.

Akıllı insan, aklın kişiye sermaye olduğunu bilen insandır.

Özetle akıllı insan, ‘Tatsız aşa tuz neylesin / Akılsız başa söz neylesin.’ atasözümüzü anlayıp uygulayan insandır.

Akıllı insanlardan akıl almayı ihmal etmeyelim aman.