Eskilerin deyişiyle “kaht-ı rical”… Türkiye’nin çektiği sıkıntının temelinde bu var… Şunu söyleyebilirler. Yapma yahu… o kadar üniversite var, okumuşu var, Diplomaları var, akademisyenleri var, iş adamları var var var.
Eskilerin deyişiyle “kaht-ı rical”…
Türkiye’nin çektiği sıkıntının temelinde bu var… Şunu söyleyebilirler. Yapma yahu… o kadar üniversite var, okumuşu var, Diplomaları var, akademisyenleri var, iş adamları var var var.
Bunlara hiçbir itirazım yok. Ama hazineden hampadan beslenenler yok mu?
Devletten üç beş yerden maaş alıp malı götürenler yok mu?
Üç kuruşluk malı devlete 10’a kakalayan ihale çeteleri yok mu?
Akademisyen numaraları ile, Doktora tezlerini tırtıklayanlar yok mu?
Para babalarına yalakalık yapıp güce tapanlar yok mu?
Makamlarını ve yetkilerini kendi çıkarları için kullanan siyasiler yok mu?
Daha geçen bir başsavcının şikâyet dilekçesinde yargıda ne yolsuzluklar ve salıverilmelerin nasıl yapıldığını içeren iddialar gündeme gelmedi mi?
Binlerce örnek yok mu?
Anlatmak istediğimde bu değil ki…
Padişah Üçüncü Mustafa’da adam yokluğu için şiir yazmış.
“Yıkılupdur bu cihan sanma ki bizde düzele
Devleti çerh-i denî verdi kamu müptezele
Şimdi ebvâb-ı saâdette gezen hep hazele
İşimiz kaldı hemân merhamet-i lemyezele”
Peki, padişah neyi anlatmak istiyor?
Dünya yıkılıyor, bizim zamanımızda düzeleceğini sanma. Alçak felek, kader, talih, devleti aşağılık adamlara verdi.
Şimdi yönetim kapılarında hep bu âdîler dolaşıyor. İşimiz artık Allah’ın merhametine kaldı.”
Yani o gün devlet yapısının fotoğrafı çekmiş…
Çürümüş bir düzeni ne güzel özetlemiş..
Dönün dikiz aynasına bakın neler göreceksiniz? Ama hiçbir dönem bu kadar çürümüşlüğü yaşamamıştık.
Eğitimden, diyanete, ekonomiden siyasete, spora kadar…
Zaten ortada ne medya kaldı nede derli, toplu bir medya. Bağımsızlığını yitirmiş ruhu gitmiş bir oportünist bir anlayışın kalemlerin işgali var..
Aslında hiçbir sözümüz kalmamıştır.
ÇÜRÜMENİN BOYUTU…
Anadolu Adliyesi Başsavcısı İsmail Uçar HSK’ ya şikâyet dilekçesi yollayarak yargıda çürümeyi anlatmış. Suçluların, rüşvetle tahliyesinden tutun da, raporların Sümen altı edilmesine kadar birçok şeyden bahsetmiş. Yargıda alınan yanlış kararların ülkemizi nasıl bir çıkmaza soktuğu bir kez daha anlaşılmıştır.
Adalet sistemi cüzdanlara hapsedilmiş; bu şikâyet dilekçesi de yargıda çürümenin belgesi olarak tarihe geçmiştir.
Timur Soykan son dönemin araştırmacı gazetecilerden biri. Bu iddiaları belgeleri ile sunuyor. Şimdi yayın yasağı getirilmiş..
Tarih 1 Eylül 2014…
Eski Yargıtay başkanı Profesör Dr. Sami Selçuk bir konuşmasında;
”Vicdanı ile cüzdanı arasında sıkışan hâkimin kararının tam ve sağlıklı olacağını düşünmek, insan aklına ve doğasına ters düşer" demişti..
Toplum zıvanadan çıkmış, kafalarını kuma gömmüştür. Bunu seçimlerde gördük. Artık siyaset bayatlamıştır. Vakit artık sağduyulu makul olma vaktidir..
İktidar bunları görmeyebilir. Vatandaşların akan göz yaşlarını zaten görmüyorlar..
Nefret tohumları o kadar yeşermiş ki, insanlık değerleri unutulmuş her türlü haksızlıklara maruz kalıyoruz..
Yıkım her gün büyüyor ve geçim sıkıntısı had safhada. Bunları görmüyorlar mı? Elbette görüyorlar ama, AKP günden güne çıkmaza sürükleniyor.
İktidara nasıl ve neden geldiğini unutmuş?
Yasakları, yoksulluk ve yolsuzluk mücadelesini çoktan unutmuş…
3. Mustafa’ dan bugünümüze ne değişmiş?
Hiçbir şey..
Aynı tas aynı hamam…
Yiyin beyler yiyin, aksırıncaya ,tıksırıncaya kadar yiyin..
Bir devletin hukuku ve uygulamaları adaletli ise,
Bir ülkede ekonomide denge varsa ve gelir eşit dağıtılıyorsa, yolsuzluk yoksa, yasaklar yoksa, polis vatandaşın hukukunu koruyorsa, anayasa çiğnenmiyorsa, YSK kanun dışına çıkıp karar ihdas etmiyorsa o ülke demokratiktir..
Burada kaht-ı rical sorunu yok demektir.
Osmanlı tarihi okumalarını doğru yapanlar şunları görür. Osmanlı nasıl neden çöktü?..
Kaht-ı rical…
Yani devlet adamı yokluğu… Şirazesinden çıkmış yöneticilerin iktidarda olması.
Cumhuriyet tarihinde şöyle bir baktığımda en sevilmeyenler İç işleri bakanlarını görürüz..
Çeşitli problemleri var.
Devlet adamı değil…
Faruk Sükan ve Süleyman Soylu’ dan bahsediyorum… Bakın bu bir doğru tespittir. Başarılı polislerin başlarına neler geldiğini biliyoruz. Onlar anlatıyor?
Devlet adamı dediğimiz kendi kin, nefret öfkesini, kendi psikolojik sorunlarını yönetime yansıtmaması gerekir değil mi?
Akıl alır gibi değil.
Bir zamanlar zehir hafiye lakaplı Faruk Sükan vardı.
Faruk Sükan, İçişleri bakanı iken milletvekillerinin odalarını aratmıştır.
Başka bir örnek te, Süleyman Soylu’ döneminde, mesela külliyenin kitaplarını basan matbaacıyı da gözaltına almıştır. Perde arkası nereye kadar gidiyor?
Eğer Adnan Oktar operasyonlarını anlatan polis müdürü Furkan Sezer gibi müdürleri olmasaydı, belki de bir çok gerçeği öğrenemeyecektik..
Gülmeyin.
Daha ne hikâyeler var..
Hanefi AVCI’ nın yazdığı “ haliçteki simonlar” bana PKK’ nın nasıl çalıştığının önemli ipuçları veriyor…
Veya bir zamanların efsane polisi ve iç işleri bakanı olan Sadettin Tantan’ ın anıları..
Devletin çarkları çok geç işler ama, çalışmaya başladı mı bir daha durmaz ve hiç kimse kurtulamaz..
Şu anda devletin çarkları işlemeye başladı. Suç örgütlerinin üzerine gidiliyor. İç işleri bakanı Sayın Ali Yerlikaya çok önemli operasyonlara imza atıyor.
Aman nazar değmesin..
Son derece önemli çeteleri çökertiyor. Bağlantıların üzerlerine gidiliyor..
Temizleniyor..
Şimdi bizim üzerimize düşen suç şebekelerinin üzerine giden polisimize tam destek vermek..
Özlem duyduğumuz Devlet adamı böyle olmalı..
Nazar değmesin!