Kış turizmin en önemli beldelerinden biri. Gündeme Oteldeki yangınla geldi. 

Can pazarı yaşandı. Türkiye yasa boğuldu. Büyük facia… Diri diri insanlar yandı. Allah böyle acılar yaşatmasın. 

Yangın elbette tüm Türkiye’yi gözyaşına boğdu. Acısı yüreğimizde. 

Şimdi sorumlular aranıyor. Bul, bulabilirsen? 

Yapay zekâya sorsanız o bile error verir. 

Deveye sormuşlar neden boynun eğri büğrü diye. Deve de cevap vermiş. Nerem doğru ki? 

Şimdi bu felakete neden olanlar kimler? Diye soruşturuluyor. 

Suç kimde? 

Onda bunda şundadır, şunda bunda ondadır oyunu oynuyorlar. Sorumlular sıyırma peşinde. 

Ortada top çevriliyor. 

Aslında suçlu kanunlar yaaa… Sonra yönetmelikler. Sonra projeler? 

Sonra denetimleri yapanlar. 

Sonra uygulayıcılar. 

Aslında sorumlusu bellidir. Eski kültür ve turizm bakanları açıkladılar. İşletme ruhsatını verenler, denetim yetkisi de dâhil turizm bakanlığına aittir. 

Bu işten anlamayanlar, en ufacık bilgi kırıntısı olmayanlar, bilgi sahibi olmayanlar yandaş kalemin sahipleri sözde gazeteci müsveddeleri veriyor, veriştiriyorlar. 

Yani bu tipler belliki sahibin sesi olmuşlar. Her yerde varlar. Musilaj gibi sarmışlar kurumların dört bir yanını. 

Gözleri para bürümüş. 

Birde kamuoyunun gazını almak için de, kameralara dönerek kim sorumluysa en ağır bir şekilde cezalandırılsın diyorlar. 

Böyle bir ikiyüzlülükte var. 

Her akşam ekranlarda her moktan anlayan gazeteci tipler TV ekranlarını tavaf ediyorlar. Birde AKP’ nin ıskartaya çıkartılmış vekilleri yok mu? Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olarak ahkâm kesiyorlar bunlar… AKP’nin sorumlularını, bürokratlarını, aklamaya, paklamaya çalışıyorlar. 

İnsan pes demek geliyor içimden. Onların kanattan biri olan vicdan sahibi olan Şamil Tayyar; Bolu belediyesinin orada bakkal kapatma yetkisinin bile olmadığını turizm belgeli ve işletme ruhsatlı tesislerin sorumlusunun Turizm bakanı olduğunu açıkça belirtirken bir açıklaması daha geldi. "Turizm Bakanı artık AK Parti için taşınması ağır bir yüktür"  kol kırılır yen içinde kalır anlayışını da yıkmış oldu. 

Gerçekten bu felakete sebep olanlar kimler? Bir bilen var mı? 

Ben buldum. Kesinlikle AKP değil. Olsa olsa CHP’ lilerdir. Hatta yıkıcı depremler, tren yolu kazaları,  sel baskınlarından, binaların çöküşleri, maden kazaları, orman yangınları, heyelanlar, çığ düşmeleri, balıkların denizlerde tükenmesi, trafik kazaları dâhil nedense hep CHP’ nin muhalefeti yüzünden oluyordur. 

Enflasyon CHP’ nin yüzünden oluyordur. 

Hayat pahalılığı CHP ‘nin yüzünden oluyordur. Sanki 23 yıldan beri iktidarda CHP var. 

Tağyiş ürünlerden de, CHP sorumludur. Ne kadar olumsuzluklar varsa yıkın CHP’nin üstüne. 
Öyle bir zihniyeti var ki bunlar âdem suretindeki iblislerin gözleri paradan başka hiçbir şey görmezler. 

Öyle bir ahir zamandayız ki? 

Liyakatsizliğin ödüllendirildiği, liyakatin cezalandırıldığı bir korku tünelinden geçiyoruz. 

Peki, suçlu kim? 

Dostoyevski Türkiye’de yaşasaydı suç ve cezayı bu gün çok farklı bir gözle yazardı.. 

Benim teşhisim 40 yıldır değişmedi. Hep aynı.. Bozuk düzenden nimetlenen ve liyakatsizliğin temsilcisi olan zihniyetin el değiştirilerek iktidara getirilmesidir. 

Peki, bunun sorumlusu kim? 

Her şeyimiz böyle değil mi? 

Deprem olsa sorumlularını ne zaman bulduk ki? Şimdi TV ekranlarından izliyoruz. Vay anasına be ne hukukçular varmış maşallah. Kafa karıştırıcılar? 

Ne çok biliyorlarmış? 
İhmaller zincirinin sorumluları... Yasalarımızda maşallah don lastiği gibi, nereye çekersen çek. Neden, hukukumuz böyle diye soran olmayınca herkes tam bir pişkinlik içinde. 

Çünkü yasalar torbalar halinde çıkınca durum bu! Birde onlarca sayfa uygulama yönetmelikleri var. 

AKP oligarşisinin son fotoğrafı bu. 
Yangının faturasını ölenlere keserlerse, ben hiç şaşırmam. Ama şunu gördüm. Her zaman bir günah keçisi bulunur. 

Bu bugünün meselesi değildir. Bizim sosyolojimiz maalesef böyle. Oryantalist bir sosyolojik kültürden geldiğimiz için her şeyi Allaha havale etmeyi çok seviyoruz. Denetlenmeyi hiç sevmiyoruz? Anlatmak isteğim, kamu denetimi ve ya özel denetim kuruluşları değil. Çünkü çürümüşlük her yere sıçramış. 

Bunun tek çaresi özel sigortacılık kurumlarına sigortalanması. Bakın o zaman, sigorta eksperleri böyle yerleri sigortalayabilirler mi? 

Mümkün değil. Dolayısıyla böyle bir otelin akredite olması mümkün değildi. 

Düzen bozulmuşsa ben ne yapayım.. 

 Boş ver abi dalgana bak. çak çak çak.. 

 Düzen böyle olunca böyle oluyor  

Herkes birbirini neden suçluyor ki. Şapka düştü kel göründü. Bu bir zihniyet sorunudur? 

Söz bittiği yerdeyiz ama alınacak dersler var mıdır? 

Ders alabilene… 

Ülkede bir günlük yas ilan lazım yanan otelin dumanları tüterken, diğer otellerin müşterileri kayak yapılıyordu.. 

Duyarsızlık.. 

İşte geldiğimiz son nokta. Sözün bittiği yerdeyiz. YURTTAŞLIK kavramından ne hale gelmişiz. 

Hele, Asım’ın neslinden eser kalmamış. Şimdiki yeni moda heybeye turpları dolduralım. 

Turpçu demokrasiye geçmişiz de haberimiz yok. 

25 Mart 1974 Oğuz Atay’ın Günlük” kitabından alıntıdır. Hukuk sisteminin analiz ne kadar güzel yapmış. 

Yıl 1974…aradan geçen senelere yazık zaman kayıpları. Bir arpa boyu yol almamışız.  

Müeyyideler gevşektir; herkes korkmalıdır, ama ceza da uygulanmamalıdır. Müeyyideler hayatı zehir edecek kadar korkutmalıdır; ama isyan ettirecek kadar kesin olmamalıdır. Neyin ne olduğu, hangi suçun cezasının ne kadar olduğu bilinmemelidir. Fakat herkes, her an suç işlediği halde kendisine taviz verildiğini hissettiği için başı önünde dolaşır insanımız. Bizim ilk günahımız budur: Cezalandırılmayan küçük günahların toplamı. Hoşgörümüz de budur. Ayrıca devlet de, aynı suçluluk duygusu içinde müeyyideleri uygulamaz. Bu bakımdan bağışlayıcıdır. Karşılıklı bir oyundur bu. Bağışlanmayan tek suç, bu oyunu fark etmek, bu oyuna karşı çıkmaktır. Gerçeği aramaktır. 

Ne güzel anlatmış.. 

Oğuz Atay; Bir silgi gibi tükendim ben. Başkalarının yaptıklarını silmeye çalıştım, mürekkeple yazmışlar oysa. Ben, kurşunkalem silgisiydim. Azaldığımla kaldım. 

Kelaynak kuşlarına döndük. Neslimiz hızla tükeniyor. Sonrası? 

Nereden nereye geldi Türkiye..