12 Aralık 2013 Perşembe.

on yıl önceydi!

Benim için çok hüzünlü bir gündü. Bu hafta köşemi vefatının onuncu yıl dönümü olan babam Hasan Turhan için yazı+yorum.

Ne zaman ki takvimler bugünü gösterse içimde tarif edemediğim ince bir sızı çöker yüreğime.

Burnumun direği sızlar.

Göz bebeklerimin arkasında biriken damlacıklara engel olamam.

Bir sağanak gibi inmeye başlarlar.

Elimde değil.

Böyle zamanlarda anılar depreşir ya…

12 Aralık 2013 Perşembe sabahı…

Gün doğmak üzere…

Evden işe gitmek için dışarı çıktığımda gece boyu yağan kar her yeri beyaza bürümüştü.

Eskişehir, beyaz elbisesini giymiş süslü bir gelindi adeta.

Hava kasvetli ve olabildiğince soğuktu.

İş yerindeyim…

Mesainin ilk saatleri.

Cep telefonum acı acı çaldı.

Arayan Gümüşhane’den eniştemdi…. Bu saatte hiç aramazdı.

Heyecanla açtım telefonu…

Telefondaki sesi ağlamaklıydı.

Cümleler boğazında düğüm düğüm yutkunarak “Hüseyin! Babanı bu sabah kaybettik…”

Duygularım paramparça.

İşyerinde ki odamın çatısı enkaz olup üzerime düştü sanki!

İşte o günden beridir bulunduğum ortam ne kadar sıcak olursa olsun 12 Aralık yüreğimi üşütür!

Yaşayanlar bilir derin bir acıymış babayı kaybetmek.

Tam rahat edecek, torunlarını sevip koklayacak belki düğünlerinde horon oynayacak bir dönemde kanatlanıp uçtu rabbine…

Ne diyelim emir mülk evinin sahibinden…

Allah rahmet eylesin.

 

***

Eskişehirdenhaber sitemizde birlikte köşe yazarlığı yaptığımız  Usta Şair Fehmi Erdoğan ağabeyimden bu yazımı yazarken bir şiir göndermesini istedim.

Sağ olsun birkaç dakika sonra bir değil iki tane birden gönderdi.

“Babam” isimli şiirini tüm babalara ithafen köşeme alıyorum.

BABAM

Gezdiğin yerlerde gün batmaz babam

Her bahar yeşeren sen dağı söyle

Yürekleri deler feryadın senin

Ekip işlediğin toprağı söyle.

Yine mi kekiğe boyandı her yan

Bizi büyütmekti en büyük rüyan

Kuzular büyüdü koç oldu kurban

Aşına kattığın sen yağı söyle.

Fakirlik diz boyu paçadan aktı

Evini damını ustalar yaptı

Tarlayı torbayı kalanlar kaptı

Sağ iken yaktığın ocağı söyle.

Şu yüce dağlarda kar oldun babam

Anamı sevdin de yar oldun babam

Gönlümde her zaman var oldun babam

Bize sarıldığın kucağı söyle.

Gurbette çok gezdim çocukken ben de

Okuma yazmayı bilmezdin sen de

Doyardı karnımız senin sayende

Sen odun kestiğin nacağı söyle.

Dağların taşların gayreti babam

Dost ile düşmanın hayreti babam

Çoluğun çocuğun hasreti babam

Sessizce yattığın yatağı söyle.

Sensiz bu dünyalar sanki boşuna

Fatiha yazdırdım mezar taşına

Gelip dua etsem her gün başına

Babam istediğin duayı söyle.

***

81 Yıllık ömründe sadece Turhanlı mahallemizin değil Dörtkonak Köyü’nün “Hasan Baba”sıydı benim babam…

Yemez yedirir, giymez giydirirdi. Naif yapısı, engebeli coğrafyanın insanı olmasına rağmen hep önüne düz bakması komşuluk ilişkilerinde en büyük sermayesiydi.

Güzel yüreğine sığmayan taşkın bir ruha sahipti. Konuşmasa dahi o mânalı sükûtu ile sesimize ses, gücümüze güç katardı. 

Hangi özelliğini yazsam ki…

Kendisinden bir şey istenildiğinde “hayır” sözcüğünü kullandığına şahit olmadım.

Tanıyanlar bilirler. Böyle zamanlarda “evet” ve “tamam” sözcükleri diline pelesenkti.

İnsanları üzmeyen, derdi olanın derdine derman, yarası olana ise merhem olmak  için çırpınır dururdu.

Bu yaz tatilinde köye gittiğimde hayatta olan ender arkadaşlarından biri  “Muhtar Şaban”’ın hakkında söyledikleri her faniye nasip olmayacak sözlerdi.

Video’ya aldım.

Zaman su misali doludizgin akıp gidiyor hayatımızdan.

Şimdilerde geceleri hep rüyalarımda babam.

Gündüzleri ise dilime o meşhur türkü takılıp duruyor “Ah bu adam benim babam”…

Yürekte sönmeyen kor ateş!

Zaman zaman harlanır, zaman zaman yatışır. Ama hep kor olarak kalır.

Yüreğimde ona karşı öyle sözler kaynıyor ki, öyle duygular kabarıyor ki bu köşe yazısına sığacak gibi değil.

Mekânı cennet olsun.

Rahmet olsun  Babama… Vefat etmiş tüm Babalara…