Ağustos ayının kavurucu sıcağı, Eskişehir’deki iki mahalle sakinlerinin tansiyonunu iyice yükseltmiş durumda.
Tepebaşı ilçesine bağlı Atalan ve Mihalgazi ilçesine bağlı Alpagut’lu vatandaşlar, bölgelerine kurulması planlanan altın madeni nedeniyle büyük bir kaygı ve endişe içindeler. Bu endişelerini duyurabilmek için her gün eylem yaparak, seslerini Ankara’ya duyurmayı amaçlıyorlar.
Bu protestolar beni yıllar önce memleketim Gümüşhane’deki benzer tepkilere götürdü. Mastıra ve Midi köylerine kurulacak altın, gümüş ve bakır madenleri tesislerine karşı çıkan köylüler, siyanürle altın çıkarılmasına karşı büyük tepkiler gösterdiler. Ne yazık ki, yapılan eylemler bir sonuç vermedi. O dönemdeki yöneticiler halkın sesini doğru değerlendirebilseydi, bugün yaşanan olumsuzluklar belki de hiç yaşanmayacaktı.
Kendi köyüm olan Dörtkonak’a yakın mesafede kurulan maden tesislerinden sonra, çocukluğumun meyve, sebzelerini görmek mümkün olmadı.
Nerede o eski elmalar, armutlar, kayısılar…
Bölgeye iş imkanı sağlandığı savunulsa da, siyanürle kirlenen akarsular, ağaçlardaki meyveler ve bahçelerdeki sebzeler hiç eskisi gibi değil. Verim ve kalite düştü.
Aynı kaderi yaşamak istemeyen Alpagut ve Atalan Mahalle sakinleri, ileride yaşayacakları bu olumsuzlukların farkında olduklarından, günlerdir protestolarına devam ediyorlar. Kendilerine birçok STK’da destek veriyor.
Eskişehir’de göreve başladığımdan bugüne kadar iki mahalleye çok gitmişliğim vardır. Yöre halkının yapısını, havasını, tarım arazilerinin varlığını birazcık bilirim. Coğrafi yapısı, engin dağları ve ormanlarıyla bana hep Gümüşhane’ye hatırlatır.
Bu mahallelerin tarihine baktığımızda, Alpagut ve Atalan, yüzyıllar boyunca tarım ve hayvancılık faaliyetleri ile tanınan bölgeler olmuşlardır. Osmanlı döneminde bile verimli topraklarıyla bilinen bu mahalleler, Eskişehir’in tarım zenginliğine büyük katkı sağlamıştır.
Bu nedenle, bu iki mahallede yapılması planlanan madencilik faaliyetleri, sadece bugün için değil, gelecek nesiller için de büyük bir tehdit oluşturmaktadır.
Protesto edenlerin sesi daha gür çıkabilsin diye, "Alpagut-Atalan’da Madene Hayır Platformu" adında bir platform bile kuruldu. Her gün bu platform üyeleri bir araya gelerek yürüyüş yapıp basın açıklamalarında bulunuyorlar.
Son yaptıkları basın açıklamasında dikkatimi çeken birkaç hususu yazmak istiyorum. Platform adına yapılan açıklamada, “Ormanımızı, suyumuzu, havamızı, toprağımızı, kısaca doğamızı ve yaşamımızı savunuyor, projeye karşı çıkıyoruz” diye başlayan cümlelerle dikkatleri üzerlerine çekiyorlar.
Platform üyeleri, projeye karşı çıkmalarının sebeplerini özetle şu şekilde özetliyor: “Uzatılma seçeneği de dahil 15 yıl boyunca, şimdilik 716 futbol sahası genişliğinde bir alanda 500 metre derinliğinde bir çukur açılarak, İliç’te olduğu gibi siyanürlü yığın liçi yöntemi ile altın ve gümüş madeni çıkarılacak. Proje faaliyete geçtiğinde, ağaçlarımız kesilecek, ormanlarımız, tarım arazilerimiz yok edilecek. Su kaynaklarımız kuruyacak, tarım, hayvancılık ve arıcılık yok olacak. Binalarımız hasar görecek, temiz havamız toza boğulacak. Halkımız çaresizce köylerinden göç etmek zorunda kalacak.”
Bize göre bu açıklamalar, sadece Alpagut ve Atalan’ı değil, tüm Sakarya Havzası’nı tehdit eden bir projeye dönüşme potansiyeli taşıyor.
Son olarak platform üyelerinin anlamlı bir cümlesine değinmek istiyorum: “Altın, şehrimizin altında değil, üstündedir!”
Bu söz, Eskişehir’in Çukurovası olarak bilinen Sakarya Nehri’nin hayat verdiği verimli Alpagut Vadisi ile Atalan Mahallesi’nin doğal güzelliğinin yok olmaması gerektiğini vurguluyor.
Sizce de öyle değil mi?