Bugün 12 Aralık 2024, Perşembe…
Her yıl 12 Aralık geldiğinde içimde tarif edilmez bir sızı belirir. Yüreğime ince bir hüzün çöker; gözlerimin arkasında biriken damlacıklara engel olamam. Gözyaşlarım süzüldüğünde geçmişe dair anılar canlanır. Bugün de öyle oldu.
Tam 11 yıl önce, 12 Aralık 2013 Perşembe sabahı...
Hiç unutamam, bugünkü gibi kasvetli bir perşembe sabahıydı. Eskişehir, o gün beyaz gelinliğini giymiş, karla kaplı bir tablo gibi huzur vericiydi. Soğuk havayı iliklerime kadar hissederek işe gitmek için evden çıktım. Gün henüz doğuyordu ve şehirde bir sessizlik hâkimdi. Ancak bu huzurlu atmosfer, cep telefonumun acı acı çalmasıyla bir anda altüst oldu.
Arayan Gümüşhane'den eniştemdi. Sabahın erken saatlerinde araması olağan dışıydı. Telefondaki sesi ağlamaklı ve titrek bir şekilde, "Hüseyin! Babanı bu sabah kaybettik…" dedi. O an, içimde bir şeyler koptu. Dünyam bir anda karanlığa büründü. İşyerindeki odamın duvarları üzerime yıkılmış gibi hissettim. Hayatın sıcaklığı, o soğuk Aralık günüyle birlikte kalbimden çekilip gitmişti.
Babam… Kanatlanıp Rabbine uçmuştu. Tam torunlarını sevecek, başarılarıyla gurur duyacağı bir zamanda ayrıldı aramızdan. Oysa ona dair hayallerim vardı; sevdiklerini kucaklayacağı, huzur içinde bir hayat yaşayacağı günler... Ama kader farklı yazılmıştı. Emir büyük yerdendi.
Bugün, onun vefatının üzerinden 11 yıl geçti dostlarım. Ne zaman bu günü hatırlasam, derin bir özlem ve tarifsiz bir hüzünle doluyorum; elimde değil.
Babayı kaybetmek; yalnızca bir yakınını değil, güven duyulan, yaslanılan bir ulu çınarı kaybetmekmiş. Bir baba, sadece evlatlarını yetiştiren kişi değil; ailesi için daima güçlü duran, sevgisiyle saran ve hayatın yüklerini omuzlarında taşıyan bir kahramandır. Baba olmak, fedakârlığın, sabrın ve özverinin sembolüdür.
Bizler için babalar hep bir sığınak, bir rehber ve her zaman güven duyulan bir liman olmuştur.
Benim babam, tanıyanlar bilirler yaşamı boyunca bu değerleri bize en güzel şekilde öğretti. Onun mirası; sadece sevgisinde değil, hayata dair gösterdiği duruşta saklı. Şimdi, onun bıraktığı izleri takip etmek ve hayırlı bir evlat olmak, dört evladının en büyük vazifesidir.
Bir babanın vefatı, evlatta derin izler bırakır. Bu, hayatın temellerini sarsan büyük bir kayıptır. Baba, yalnızca bir ebeveyn değil, aynı zamanda güven duyulan bir dağdır. O dağ devrildiğinde, insan kendini korumasız ve savunmasız hisseder; yaşı kaç olursa olsun. Hayatın zorluklarına karşı sığınılan liman, bir anda yitip gider. Baba vefat ettiğinde, arkanızdaki dağ çöker ve o boşluk hiçbir şeyle doldurulamaz.
Bu derin acı, zamanla kabuk bağlasa da kalpte daima bir sızı olarak kalır. Baba yokluğu, insanın ruhunda bir gölge gibi taşınır. Her başarıda, her sevinçte, baba ile başlayan cümlelerde onun eksikliği derinden hissedilir.
Baba özlemi, zamanla hafiflemeyen, aksine her geçen anıyla daha da derinleşen bir duygudur. Zaman su gibi akıp gitse de bıraktığı boşluk hep aynı yerinde durur. Geceleri rüyalarda onun sıcak gülüşü belirir; gündüzleri bir türküde, bir sözde yankılanır adı. "Ah, bu adam benim babam…" diye mırıldanırken, yürekteki kor ateş yeniden harlanır.
Bu özlem, ne zamanla söner ne de kelimelere sığar. O özlemle bir ömür geçer; ama her hatırada, her duyguda, o babalık sevgisi kalbin en derin yerinde yaşamaya devam eder.
Dua ve niyazlarımdasın Babam. Ruhun şad, mekânın cennet olsun. Sizden, babama ve onun şahsında vefat etmiş tüm babalara bir Fatiha istiyorum dostlar. Hepsinin mekanları cennet makamları ali olsun.
Rahmet ve özlemle…