Sağlıklı toplum yapısının oluşturulabilmesi, şahsiyetli fertlerin yetiştirilmesine bağlıdır. Şahsiyetli fertlerin yetiştirilmesinde en önemli eğitim kurumu da ailedir. Çünkü aile çocuğun gözünü açtığı, hayatı tanıyıp yorumladığı ve şahsiyetinin şekillendiği ilk eğitim kurumudur.

Ailede huzur var ise yetişen kişiler de huzurludur. Rabbimiz (c.c.) şöyle buyurmaktadır: Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır(Rum 30/21).

Çocuk, anne ve babaya verilmiş bir emanettir. Anne- baba, kendilerine verilen bu emanete gözleri gibi bakmak ve onu hayata kazandırmakla yükümlüdür. Emanet olduğuna göre, çocukları üstünde istedikleri gibi tasarrufta bulunma hakkına da sahip değillerdir. O, doğuşta her türlü kötülüklerden masumdur. Onu iyiye, güzele, doğruya yöneltmek öncelikle aileye düşmektedir.

Çocuğun sosyalleşmesinde ailede yaşatılan ahlâkî ve kültürel değerler çok önemlidir. Büyüğe saygı, küçüğe şefkat, muhtaca yardım etme gibi duygular ve davranışlar aile ortamında kazanılır. Dinî ve millî bayramlar bir milletin kültürünü oluşturan unsurlardandır ve genellikle ailede öğrenilir. Çocuğun dinî değerleri benimsemesi, özümsemesi ailenin yaklaşımıyla önemli derecede ilgilidir. Dinî bayramlarda, mübarek gün ve gecelerde evdeki büyüklerin tutum ve davranışları çocuklar tarafından izlenmekte ve taklit edilmektedir.

Çocuk eğitimi hassasiyet isteyen uzun bir süreçtir. Belki de “insan yetiştirmek”, zorluğu kadar değerli, yoruculuğu kadar onurlu bir iştir. Eğitimin ilk basamağı, çocuğun varlığını tanımak, ona insan olmakla doğuştan hak ettiği saygıyı göstermektir. Fikirleri değer gören, duyguları dinlenen ve ihtiyaçları dikkate alınan bir çocuğun, anne- babası ile sağlıklı bir ilişki geliştirebileceği açıktır.

Bu bağlamda Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’in çocuklara selam vermesi, onların hatırlarını sorması ve tercihlerini öğrenmek istemesi, onları muhatap kabul etmesi anlamına gelmektedir. Çocuğun yaptığı yanlışları eğitimi için fırsat olarak değerlendirmek ve kuru kuruya cezalandırmak yerine, bir daha aynı hatayı işlemesini engelleyecek şekilde doğruyu öğretmek de Peygamber yöntemidir.

Hz. Peygamber, çocuk eğitiminde sabırlı ve şiddetten arınmış bir tavır benimsemiştir. Zira çocuk bile olsa eğittiği bireyi küçümsememesi, hor görüp ezmemesi, onun güvenini kazanması açısından bir eğitimci için vazgeçilmez öneme sahiptir.

Ebu Hüreyre (r.a.) anlatıyor: “Rasulullah (s.a.v.) (torunu) Hasan’ı öptü. O sırada yanında Akra b. Hâbis oturmaktaydı. Akra şöyle dedi: ‘Benim on çocuğum var ama hiçbirini öpmüş değilim.’ Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) ona baktı ve ardından şöyle buyurdu: “Merhamet etmeyene merhamet edilmez!” (Buhârî, Edeb, 18; Müslim, Fedâil, 65).

Millet olarak sorumluluk sahibi, vicdanıyla baş başa kaldığında doğru olanı seçebilen, üretken, şahsiyetli fertler yetiştirmek durumundayız. Bu da ancak çocuğun şahsiyetinin temellerinin atıldığı ilk yıllarda çok dikkatli davranmakla başarılabilir. Bu durum çocuğun şahsiyet gelişiminde ailenin ne kadar önemli olduğunun bir göstergesidir. Buradan hareketle diyebiliriz ki; “Aileler milletlerin geleceklerinin mimarlarıdır.” Aile büyükleri bu bilinçle hareket ederek çocuğun şahsiyet gelişiminde kendilerinin önemini kavrar ve gereken hassasiyeti gösterebilirlerse arzu edilen toplum inşa edilir.

Çocuk, her ne kadar bugün yaşıyorsa da aslında bugünden çok yarına aittir. Ona verilen emek, yarının insanını yetiştirmek yani geleceğin toplumunu şekillendirmek demektir. Çocuğun sosyal ve kültürel gelişimi, bedensel ve zihinsel eğitimi, ahlâkî ve dinî terbiyesi anne kucağında başlayacak, baba ocağında sağlanacaktır. İyi bir evlât sahibi olmak için çırpınan ebeveynler, Hz. Peygamber’in şu öğüdünü daima hatırlamalıdır: “Hiçbir anne- baba, çocuğuna güzel terbiyeden daha kıymetli bir bağışta bulunmamıştır” (Tirmizî, Birr, 33).

 

 Berrin ERDOĞAN

 İl Müftü Yardımcısı