Ülke gündemi çok hızlı değişiyor. Hangi konuyu yazacağımıza bazen şaşırmıyoruz değil. En son birçok ilimizde, özellikle Bolu ve İzmir’deki orman yangınları yüreğimizi yaktı.
Alevler yüreğimi yakarken mecliste milletvekilleri arasında yaşanan kavga, son haftanın öne çıkan önemli bir başlığıydı.
Yüce meclisin çatısı altında, halkın seçtiği vekillerin yumruk yumruğa birbirine girmesi doğrusunu söylemek gerekirse hiç yakışmadı.
Bu kavgalar geçmişten beri süre gelen bir alışkanlık, ancak bu seferki çok farklıydı. Mecliste kadın vekilin kaşı açılarak kan aktı. Bu görüntüler insanı "Bizi kim temsil ediyor?" diye düşündürmeden edemiyor. Mecliste misiniz, yoksa ringde mi? Milletvekili böyleyse halk nasıl olacak? Yazık!
Ancak bu konuyu başka bir yazı konusu yapma sözü ile asıl yazmak istediğim konuya gelelim.
Bir hafta önce Eskişehir’de çok ilginç ve düşündürücü bir olay yaşandı. Bu olay, hem düşündürücü hem de üzücüydü. 18 yaşındaki bir genç, oynadığı bilgisayar oyununun etkisinden kurtulamayarak oyundaki sahneleri sokakta uygulamaya karar verdi. Yetmedi, oyunun baş kahramanının birebir kıyafeti olan maske ve çelik yeleği üzerine giyerek. Elinde balta ve bıçakla sokağa çıktı ve vatandaşlara saldırmaya başladı.
Etraftakiler ne olduğunu anlamadan, genç kısa sürede beş kişiyi yaralayıp hastanelik etti. İkisinin hayati tehlikesi var.
Görevine gitmeye çalışan bir polis memuru, durumu fark edip genci yakalamaya çalıştı. Genç kaçsa da kısa sürede yakalanıp gözaltına alındı.
Böyle bir olay, Eskişehir gibi yaşanabilir kentlerden birinde bile yaşanabiliyorsa, toplum olarak büyük bir sorunla karşı karşıyayız demektir. Büyükşehir Belediye Başkanı Ayşe Ünlüce, hastanelerde yaralıları ziyaret ederken önemli bir hususa dikkat çekti: "Bu saldırıyı sadece dijital oyun bağımlılığına bağlamak kolaya kaçmak olur. Mutsuzluk, güvensizlik, yalnızlaşma gibi duyguların neden olduğu toplumsal yıkım da ele alınması gereken önemli bir sorun." Bu açıklama, topluma önemli bir mesaj niteliği taşıyor.
18 yaşındaki bir gencin sokakta rastgele insanlara saldırması, "mizantropi" kavramını gündeme getirdi. Mizantropi, insanlardan nefret etmek, onları sevmemek ve güvenmemek anlamına geliyor. Genellikle insanlardan uzak durma ve yalnız kalma eğilimi gösteren bu kişiler, sağlıklı bağlanma geliştiremeyen bireylerden oluşuyor.
Psikologlar, mizantropinin olumsuz deneyimlerden sonra ortaya çıkan bir durum olduğunu vurguluyor.
Bu olay hepimize ders olmalı. Başta anne babalara…
Köşe yazarlığının ötesinde bir baba olarak şunları söylemeliyim;
Çocuklarınızın ruhsal ve fiziksel durumlarını yakından takip edin. Evde ve sokakta kimlerle arkadaşlık ettiklerini, nerelerde zaman geçirdiklerini bilmek zorundasınız.
Teknolojik bağımlılığı önlemek için çocuklarınızla iletişimi güçlendirin. Onlara ilgi gösterin ve duygusal ihtiyaçlarını karşılayın.
Çocuklarınızı sadece oyun ve ekranla baş başa bırakmayın. Onları sosyal aktivitelere, spora ve sanata yönlendirin.
Dijital oyunların içeriği hakkında bilgi sahibi olun ve yaşlarına uygun olmayan içeriklerden uzak durmalarını sağlayın.
Teknolojiyi bir araç olarak kullanmayı öğretin, bir bağımlılık aracı haline gelmemesi için bilinçli olun.
Günümüzde teknoloji bağımlılığı, çocukları ve gençleri tehlikeli bir noktaya sürüklüyor.
Anne babalar, küçük çocuklarına susmaları için cep telefonlarını verdiklerinde bu tehlikenin farkında değiller.
Son yıllarda boşanma oranlarının artması da çocuklarda travma yaratıyor ve bu travmalar gelecekteki davranışları etkileyebiliyor.
Teknoloji ve internetin bilinçsiz ve kontrolsüz kullanımı, bugün karşımıza oyun oynama bozukluğu olarak çıktı.
Bu sorun hem anne babalar hem de yetkililer tarafından halının altına süpürülmemeli.