Zaman, sözlükte “uzun veya kısa olan vakit” anlamına gelir (Râgıp el-Isfahânî, el-Müfredâtü’l-Kur’an). İslam dininin hedeflerinden biri de, mensuplarına zamanı etkili kullanma şuuru kazandırmaktır. Kur’an-ı Kerim ve hadislerde kişinin her söylediğinin, her yaptığının görevli iki melek tarafından yazıldığı (Kâf 50/17) bildirilerek, buluğdan ölüme kadar, her anından ahirette hesap vereceği vurgulanmıştır.

Kuran ayetleri ve hadislerde günlük, haftalık, aylık ve yıllık hayatın düzenlenmesiyle ilgili çok ince ayrıntılara yer verilmektedir. Farz, vacip, nafile namazlar ve oruçlar, yapmakla mükellef olduğumuz ibadetler, zaman tanzimine yöneliktir (Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, c.16, s.205-216).

Namaz, oruç, zekât ve hac gibi pek çok ibadet zamanla, yıl, ay, gün ve saatle hatta dakikalar ile alakalıdır. Tüm bunlar dakikaların, hatta saniyelerin dahi israf edilmemesi ve en iyi şekilde değerlendirilmesi gerektiğini de gösterir.

Böylece insanın amaçsız yere yaratılmadığını (Kıyâme 75/36) ve ahirette Allah’a hesap vereceğini ifade eden Kur’an ayetleri (Hâkka 69/18), onu dünya ve ahiret hayatı hakkında düşünmeye davet etmektedir (Bakara 2/220; Meryem 19/85-86).

Asr suresinde, asra ve zamana yemin edilerek, insanın zaman karşısında hüsranda olduğu, ancak bundan kurtulmanın yolunun, gerçek bir iman-inanç sahibi olmak, salih ameller işlemek, hakkı ve sabrı tavsiye etmekle, dünya ve ahiret mutluluğunun kazanılabileceğine dikkat çekilerek, insanlığa kurtuluş reçetesi sunulmuştur: Asra yemin ederim ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır” (Asr 103/1-3).

Bu durum, insanoğlu için dünya hayatında geçirdiği zamanı “tanınmış bir mühlet” olmaktan çıkarıp, “ebedî” kalınacak cennet bahçelerine taşıyacaktır.

Fahreddin er-Râzî, Asr suresinin tefsirinde şöyle der: “Buz satan birisi pazarda şöyle bağırıyordu: ‘Sermayesi eriyen bu şahsa merhamet edin!’ Onun bu sözünü işitince, ‘Bu söz Asr suresinin anlamıdır’ dedim. İnsana verilen ömür bir buz gibi hızla erimektedir. Eğer bunu ziyan eder veya yanlış yere harcarsa insanın hüsranına neden olur”(Fahreddin er-Râzî, Mefâtihu’l-Gayb,32,84-90).

Zamanın her dakikasını değerlendirmek, inanan bir insan için büyük bir önem arz etmektedir. Kur'an-ı Kerim, insanları Allah Rasulü’nün şahsında, “Öyleyse, bir işi bitirince diğerine koyul” şeklinde uyarmaktadır (İnşirah 94/7). Yine, “Dünya hayatı bir oyun ve bir eğlenceden ibarettir. Allah’tan korkanlar için ahiret yurdu daha hayırlıdır. Hâlâ akıl erdiremiyor musunuz?” (En’âm 6/32) buyrulmaktadır.

Kur’an’ın, zamanın oluşmasına etki eden gökcisimlerine atıfla kıyameti ele alması da anlamlıdır: “İnsan önünü (geleceğini, kıyameti) yalanlamak ister. ‘O kıyamet günü ne zaman?’ diye sorar. Gözler kamaştığı, ay karanlığa gömüldüğü, güneş ve ay bir araya getirildiği zaman, o gün insan ‘Kaçış nereye?’ diyecektir. Hayır, hiçbir sığınacak yer yoktur. O gün varıp durulacak yer, sadece Rabbinin huzurudur” (Kıyâme 75/5-12) ayetleri bizlere zamanın, Allah’ın bize bir lütfu, bir nimeti olduğunu; zamanımızı boşa harcamanın pişmanlık getireceğini ve bunun hesabının bizden sorulacağını hatırlatmaktadır.

Peygamberimiz (s.a.v.) de, zamanın kıymetini bilmemiz konusunda tüm ümmetini uyarmıştır: “İki nimet vardır ki insanların çoğu (onları değerlendirme hususunda) aldanmıştır: Sağlık ve boş zaman” (Buhârî, Rikâk, 1).

Peygamberimiz (s.a.v.)’in, “Beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini bilin: İhtiyarlık gelmeden önce gençliğin, hastalık gelmeden önce sağlığın, yokluk gelmeden önce varlığın, meşguliyet gelmeden önce boş vaktin ve ölüm gelmeden önce hayatın” (Buhârî, Rikâk, 3; Tirmizî, Zühd, 25) şeklindeki nasihati ile; Hiçbir kul, kıyamet gününde, ömrünü nerede tükettiğinden, ilmiyle ne gibi işler yaptığından, malını nereden kazanıp nerede harcadığından, vücudunu nerede yıprattığından sorulmadıkça bulunduğu yerden kıpırdayamaz” (Tirmizî, Kıyâmet, 1) ifadeleri de hayatımızda çoğu defa değerini bilmediğimiz zamanımızı kullanmanın önemine dikkat çekmektedir.

İmâm Şâfiî Hazretleri de şöyle demiştir: “Sûfîlerle arkadaşlık ettim ve onlardan iki mühim prensip öğrendim:

‒ Vakit kılıç gibidir, sen onu kesmezsen o seni keser.

‒ Nefsini Hakk’a yöneltirsen ne âlâ, yoksa o seni bâtıla yöneltir.

Yani nefsini hak ile meşgul etmezsen o seni bâtıl ile meşgul eder” (Abdülfettah Ebû Gudde, Zamanın Kıymeti, çev. Enbiya Yıldırım (Ankara 2019), s.55) sözleri,  zaman konusunda güzel bir uyarıdır.

O halde; zaman bekletilemez, duraklatılamaz, geriye veya sonraya alınamaz, yarına devredilemez, satın alınamaz, borçlanılamaz, ödünç verilemez bir kaynaktır. Bunun ne kadar bilincinde olur ve bu kaynağı ne kadar etkin ve faydalı kullanırsak, o kadar başarılı ve mutlu oluruz. Zamanın kıymetini bilmek hayatın kıymetini bilmektir.

Her birimizin zamanını/hayatını Allah ve Rasulünün rızasına uygun geçirebilmesi ümidiyle, selam ve dua ile…

Aytekin AKÇİN

İl Müftü Yardımcısı