İslam’ın temel ibadetlerinin hepsinde toplumsal bir yönün bulunması gibi bütün uygulamaların aslında bir tek amacı vardı. O da, İslam kimliğiyle yoğrulmuş bir topluma ümmet şuuru kazandırmaktı. Belli ki İslam, sadece yığınlardan oluşan kuru bir kalabalık istemiyordu. Bilinçli ve aynı hedefleri paylaşan inançlı insanların oluşturduğu nitelikli bir toplum kurmayı amaçlıyordu.
Hz. Peygamber Mescid-i Nebevi’nin inşa edilmesinin ardından vefatına kadar bütün farz namazları cemaatle birlikte kılmış ve her fırsatta ashabına cemaate katılmayı tavsiye etmişti (Ebu Davud, Salat, 48-49).
Müslümanlar öyle bir kenetlenmeliydi ki adeta aralarından su bile sızmamalıydı. İşte cemaatle kılınan namazdaki saf düzeni bu kaynaşmanın en önemli yoluydu. Hz. Peygamber, şeytanların gevşek tutulan saflar arasında küçük kara koyunlar gibi dolaştığını ifade etmişti (Ebu Davud, Salat, 94). Allah Rasulü, aynı zamanda safların düzgünlüğüne öyle önem verirdi ki, namaza durmadan önce bizzat cemaatin saflarını düzeltir ve omuzlarına dokunarak, “Saflarınızı düz tutun, omuzlarınızı bir hizaya getirin, boşlukları kapatın... Aranıza şeytanın girmesine fırsat verecek açıklık bırakmayın...” buyururdu (Ebu Davud, Salat, 93). Dağılmış tesbih taneleri gibi olan günümüz Müslümanlarının yeniden toparlanması, belki de ümmetin camide cemaatle namaz kılma şuuru kazanması ile mümkün olacaktır.
Mescide gitmeyi alışkanlık haline getirmek ve namazı cemaatle kılmak, İslam’ın en önemli şiarlarından biriydi. Bu nedenle Hz. Peygamber, “Bir kişinin mescide devam ettiğini görürseniz onun imanına şahit olun! Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: ‘Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder...’”( Tevbe 9/18; Tirmizi, İman, 8).
Allah Rasulü (s.a.v.) “Kim ilk tekbire yetişmek kaydıyla kırk gün cemaatle namaz kılarsa o kimse için iki şeyden beraat gerçekleşir: Cehennem ateşinden ve nifaktan”(Tirmizi, Salat, 64) buyurarak bir mümin için en tehlikeli durum olan nifaktan kurtulmanın yolunu göstermişti.
Ebu Hüreyre’nin anlattığına göre Ramazanda insanlardan bir kısmı, mescidin bir kenarında namaz kılıyorlardı. Rasulullah (s.a.v.) mescide çıkıp da onları görünce, ne yaptıklarını sordu. Cevaben, Kur’an’dan fazla ezberi olmayan kimselerin Übey b. Ka’b’ın arkasında toplanıp birlikte namaz kıldıkları söylenince Rahmet Elçisi, “Doğru! Doğru yapmışlar! Ne de güzel yapmışlar!” buyurdu (Ebu Davud, Ramazan, 1). Peygamberimizin Übey b. Ka’b’ın bu gayretini tasvip etmesi, aslında onun, bu namazın cemaatle kılınmasını arzu ettiği şeklinde yorumlanabilir.
Hz. Peygamber, “Kim inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek Ramazan namazını (teravih) kılarsa, onun geçmiş günahları bağışlanır” (Buhari, Salatü’t-teravih, 1) buyurarak teravih namazına teşvik etmiştir.
Teravih namazında asıl olan, Ramazan gecelerinin ihyasıdır. Bu namazla, Kadir gecesine rastlama ihtimali yüksek olan bu mübarek geceleri ibadetle değerlendirme hedeflenmektedir. Bu nedenle, mümkün mertebe bu namaza daha fazla zaman ayırma, ecrinden daha fazla yararlanma cihetine gidilmelidir. Böylece gündüzü “sıyam” (oruç) ile geceleri de “kıyam” (namaz-teravih) ile Ramazan dolu dolu geçirilmiş ve bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesi ihya edilmiş olacaktır.
Teravih namazı Allah Rasulü’nün sünneti olup, günümüzde de erkeği, kadını, çocuğu, yaşlısı ile coşkulu bir halde kılınarak Ramazan ayının vazgeçilmez bir unsuru haline gelmiştir.
Mehmet AYGÜN
Vaiz
MEAL OKUYORUM
Ey Âdemoğulları! Her namaz kılacağınızda güzelce giyinin, yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.
(A'râf, 7/31)
HER GÜNE BİR HADİS
Bakmakla yükümlü olduğu kimseleri ihmal etmesi, kişiye günah olarak yeter.
(Ebû Dâvud, "Zekât", 45)
GÜNÜN DUASI
Allah'ım! Geçmiş ve gelecek günahlarımı, gizlice ve açıktan yaptıklarımı, Senin benden daha iyi bildiklerini bağışla.
(Tirmizî, "Deavât", 32)
BİR SORU-BİR CEVAP
Göz damlası orucu bozar mı?
Konunun uzmanlarından alınan bilgilere göre, göze damlatılan ilaç, miktar olarak çok az (1 mililitrenin 1/20’si olan 50 mikrolitre) olup bunun bir kısmı gözün kırpılmasıyla dışarıya atılmakta, bir kısmı gözde, göz ile burun boşluğunu birleştiren kanallarda ve mukozasında mesâmat (gözenekler) yolu ile emilerek vücuda alınmaktadır. Kaldı ki bu işlem yeme içme yani gıdalanma anlamı da taşımamaktadır. Dolayısıyla göz damlası orucu bozmaz (DİYK 22. 09. 2005 tarihli karar; bkz. Kâsânî, Bedâî’, II, 98). (Fetvalar, DİB Yay.syf.276)